• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Üyelik Girişi
ANI ÖYKÜLERİM
Site Haritası

Anasayfa

"AĞLAMIYORUM GÖZÜME EĞİTİM KAÇTI!"

Y.F.M,  14 yaşında. 

Açıklanan LGS sınavları sonucunda babasıyla tartışır. Oturduğu binanın 4. Katından atlayarak intihar eder.

*** 

Kayseri’de 13 yaşındaki S.C.K. ders notlarının kötü olduğu gerekçesiyle intihar eder.

*** 

Mardin’in Artuklu ilçesinde YKS’den kötü sonuç alan ve psikolojisi bozulan 18 yaşındaki B.A. babasına ait silahla intihar eder.

*** 

Muğla’nın Milas ilçesinde sınava hazırlanan 19 yaşındaki M.K. sınav stresi  nedeniyle evini yanındaki inşaatta asılı bulunur. 


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=131&pt=%E2%80%9CA%C4%9ELAMIYORUM%E2%80%A6+G%C3%96Z%C3%9CME+E%C4%9E%C4%B0T%C4%B0M+KA%C3%87TI%21%E2%80%9D





DEFOLUN!..

Ne diyordu Filistinli şair?

“Yükleyin sırtınıza İSİMLERinizi…

Defolun!…”

***

İsimlerinizi…

Sizi “anlamlı” kılanı.

Sizi “var” edeni.

Kaldıysa “anlamımız…”

Kaldıysa “var” olmamızın bir değeri…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=129&pt=DEFOLUN%21...


EYLEM BİLİNCİ

Oysa bakın Avrupa Birliği, 2010 yılında üye ülkelerinde siyanürü yasakladı…

Zira Avrupa halklarında yönetimleri etkileyecek örgütsel bir bilinç var.

Olacağı/geleceği öngören bir bilinç…

Ve buradan hareketle ülke siyasetini etkileyen, belirleyen bir bilinç.

Ve gerektiğinde eyleme dönüşen…

Örneğin traktörleriyle Avrupa başkentlerine giden yolları kapayan bir eylemlilik bilinci.

***

Ortalıkta işleyen tam bir “cinayet ekonomisi”dir.

Cinayet ekonomisi…

İnsan kanını paraya çeviren…

Kanla beslenip, büyüyen…

***

Elbette buna izin veren yönetimi/yöneticileri suçlamak en kolayıdır…

Peki ya tüm bunlara sessiz kalan insanımız…

İtiraz etmeyen…

Edemeyen…

Olanı anlamayan…

Anlayamayan…

Sebep-sonuç ilişkisi kuramayan…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=127&pt=EYLEM+B%C4%B0L%C4%B0NC%C4%B0





KULUN MİRACI

Kulun miracı namaz…

Günde beş defa…

“Huzur”da ve huzurlu…

*** 

“Huzur”a çıkmanın, “Huzur”da  olmanın ilk şartı arınmaktır.

Arınmak…

kinden… 

nefretten…

ayrımcılıktan… 

Dinsel ayrımcılıktan örneğin… 

politik ayrımcılıktan…

mezhepsel…

ırkçı…

*** 

“Huzur”da olmak…

Allah’ın huzurunda… 

Senin partinden olmayan, depremde yerle bir olmuş şehrin halkını da “garip” bırakmamaktır.

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=126&pt=KULUN+M%C4%B0RACI



PROTESTO SİLÂHI TRAKTÖRLER

Artık buğday ithal ediyoruz. 

Ve un…

saman…

ham ayçiçek yağı.. 

hayvan yemi…

***

Sığır ithalatında Avrupa’da lideriz!

Dünyada da 2. sıradaymışız!..

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=125&pt=PROTESTO+S%C4%B0L%C3%82HI+TRAKT%C3%96RLER






BOZULAN TEK CANLI

Bir söz vardı:

“Tanrı’nın yarattığı canlılar içinde “BOZULAN” tek canlıdır İNSAN.”

İnsan…

Bozulan… ve bozan…

Çürüyen… ve çürüten…

Her şeyi…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=124&pt=BOZULAN+TEK+CANLI%21..




YORUMSUZ


Rahmetli Refik Arslan Öztürk… 

Reşadiye, Silopi, Finike ve Söğüt Kaymakamlığı; Bilecik, Niğde, Erzincan ve Manisa Valiliği görevlerinde bulunmuş. 

İzmir ile Çeşme arası seyahat eden bir minibüsü polis, kimlik kontrolü için durdurur.  Ayakta seyahat eden bir beyin kimliğine bakan polisler şaşırır ve  dona kalırlar:.. 

Verilen kimlikte, “Bilecik Valisi” yazmaktadır. 

Polisler, “Sayın Valim, sizi biz götürelim.” teklifinde bulunurlar.

“Hayır, teşekkür ederim.” der vali Öztürk…

“Tatildeyken, devletin aracına binmem.” der ve yoluna devam eder…

***

Burası da sözün bittiği yer!..

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=123&pt=YORUMSUZ





GAZZE DIŞINDA HER YER İŞGAL ALTINDA


Evet Gazze dışında her yer işgal altında…

İşgale direnen tek yer Gazze… 

İşgal edilemeyen!…

İşgale direnen… 

Onca yıkıma…

Onca ölmeye rağmen direnen…

Üstlerine bombalarla yağdırılan ölüme rağmen pes etmeyen…

Dünyada “haysiyetin” varlığını devam ettiren tek halk…

Filistinlilerhttps://www.zekaigorgulu.com/?pnum=122&pt=GAZZE+DI%C5%9EINDA+HER+YER+%C4%B0%C5%9EGAL


"BİZ" OLABİLMEK!"


Zihinsel olarak parçalanmış bir ülkeyiz.

Ya gericiyiz… şeriatçı… cahil…

Ya da hainiz.. bölücü… dinsiz…

***

“Topluluk”lardan oluşmuş bir “kalabalık” gibiyiz…

Topluluk…

çıkar gruplarından oluşmuş…

inanç gruplarından…

cemaatlerden…

politik gruplardan… vs…





YASIMIZ VAR BEYLER

Şehitler, ülkenin şehitleridir…

Tüm ülkenin… Ve tüm milletin… 

Siyasetin değil… Ve bir partinin…

*** 

Şehit cenazeleri üzerinden politik çıkar üretmek bir düşüklüktür.

Ölen şehitler üzerinden bir siyasi fayda üretmek bir ahlâki düşüklüktür.

Türk siyaseti hiç bu kadar onursuz olmamıştı. 

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=120&pt=YASIMIZ+VAR+BEYLER%21




DİPLOMALI İŞSİZ MİLYONLAR


“Okumazsanız, tarlalarda işte böyle bizim gibi sürünürsünüz.” derlerdi annelerimiz-babalarımız.

Okumalıydık…

Doktor olacaktık!.. Mühendis… Savcı… Müdür… Bürokrat vs…

Ve çok “para” kazanacaktık!..

“Rahat” etmek için.  “Yorulmadan…”  Ve “terlemeden..”

***

Ve şimdi anlıyoruz ki işin sırrı yorulmaktaymış…

Terlemekte… Üretmekte…

Masa başında oturarak olmuyormuş bu işler…

Takım elbise giyerek…

Ve kravatlı…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=119&pt=D%C4%B0PLOMALI+%C4%B0%C5%9ES%C4%B0Z+M%C4%B0LYONLAR


İSRAİL FAŞİZMİ

Evet Müslümanlar şunu unutmamalı:

Dünyada 1 Yahudi’ye karşı 130 Müslüman var.

Yahudiler, kitapları Tevrat’ın kehaneti olarak ulaşmadılar bu güce…

Bu güce bilime, felsefeye ve ekonomiye sarılarak ulaştılar.

***

Eğer İslâm dünyası, bir ahlâk, bir vicdan, bir merhamet dünyası kurmak istiyorsa, bu “güce” ancak bilime, felsefeye, ekonomiye sarılarak ulaşabilecek…

Slogan atmakla olmuyor bu işler…


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=118&pt=%C4%B0SRA%C4%B0L+FA%C5%9E%C4%B0ZM%C4%B0



ÖĞRETMEN TERBİYECİLERİ!..


“Ama” diyor 2. Sınıfa giden öğrenci;

 “1. Sınıf öğretmeni çok kötü bir adamdı.”

Hem de elinden tuttuğu üniversite mezunu ‘tanınmış, ünlü’ babasının yanında.

“Öğretmen aslında ‘ünlü’ biriydi ama çocuk ona ısınamadı.” diyor baba.

“Rica minnet kaydettirmiştik ona.”

“Ama” diyor çocuk olanca şımarıklığıyla ve hatta küstahlığıyla,

“O çok kötü bir öğretmendi.”

“Çok yüksek sesle ve bağırarak konuştuğu için çocuk çok korkuyordu.” diye devam ediyor baba.

“O yüzden çocuğu o okuldan alıp, başka okula naklettik.”

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=117&pt=%C3%96%C4%9ERETMEN+TERB%C4%B0YEC%C4%B0LER%C4%B0%21..

KAHROLSUN İSRAİL MALLARI

Herkesin ağzında bir replik:

“İsrail ürünlerini boykot edelim!”

Çok güzel… 

Hadi boykot edelim…

Ancak boykot ederken bu ürünlerin yerine ne kullanacağımızı da düşünelim.

***

Örneğin MİCROSOFT ürünlerini:

Bilgisayarlarınızdan WİNDOWS’u kaldırın örneğin…  

Ne koyacaksınız yerine? Tüm bilgisayarlarınız çöp!..

APPLE telefonlarınızı kaldırıp atın!

SONY televizyonlarınızı, kulaklıklarınızı, oyun konsollarınızı atın çöpe…

LG televizyonlarınızı, buzdolaplarınızı, çamaşır ve bulaşık makinelerinizi verin hurdacılara.

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=116&pt=KAHROLSUN+%C4%B0SRA%C4%B0L+MALLARI%21..




NEREDEYDİK?!

Doğu toplumlarının karakteristik özelliğidir biat…

Lidere…

Güçlü olana…

Ve otoriteye…

Zira toplumun ihtiyaçlarını belirleyendir lider!.. 

İhtiyaçların ne olduğuna karar veren!..

Bilge!..

Hatadan münezzeh!...

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=115&pt=NERSEDEYD%C4%B0K%3F



100.YIL


Bir de Yeditepe Üniversitesi ve MAK Danışmanlık işbirliği ile gerçekleştirilen “Gençlik Araştırması” sonuçlarına bakalım.

18-29 yaş aralığındaki gençlerin:

%76’sı, daha iyi bir gelecek için yurt dışına gitmek istiyor.

%77’si de  torpilin, yetenekten daha önemli olduğuna inanıyor.

Bu ülkenin,  gençlerde yarattığı imaj bu…

Ne dersiniz?

Kimde kusur?

Gençlerde mi?

Cumhuriyet yönetiminde mi?

Cumhuriyet idaresini beceremeyen bizlerde mi?

İdarecilerde mi?

Bu ülkenin halkında mı?

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=114&pt=100.YIL




HİTLERİ GERİ Mİ ÇAĞIRSAK


“Buraya (İsrail’e) Yahudi olarak geldim.”
 diyor ABD Dışişleri Bakanı Blinken…

“İnsan” olarak değil!

“Yahudi” olarak!

Ne ilginç değil mi?

Zaten insan olarak muhatap alamazsınız o vahşiyi!  Netanyahu’yu…

Ve insan kalarak.

Zira insan olmak bedel gerektirir. Maliyetlidir insan olmak ve insan kalmak.

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=113&pt=H%C4%B0TLER%C4%B0+GER%C4%B0+M%C4%B0+%C3%87A%C4%9EIRSAK%3F%21..




MAĞLUPLAR GALİPLERİ TAKLİT EDER

Demek ki slogan atmakla olmuyormuş bu işler.

Kahrolsun İsrail demekle de…

Ve kahrolsun İsrail zulmünü görmeyen Batı demekle de…

Ürettiğiniz kadar varsınız.

Ürettiğiniz ve ihraç ettiğiniz kadar.

Ürettiğiniz bilim kadar varsınız…

Ürettiğiniz küresel markalar kadar…

Yüksek teknoloji kadar.

Etkili olduğunuz kadar.

Etkin olduğunuz kadar…


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=111&pt=MA%C4%9ELUPLAR+GAL%C4%B0PLER%C4%B0+TAKL%C4%B0T+EDERM%C4%B0%C5%9E

OYNATMAYA AZ KALDI

Sultan temel gıda maddelerine bir miktar zam yapmış…

“Hele bir çıkın sokağa.” demiş. “Halk zamlar için ne diyor?”

Görevliler sokağı gözlemleyip, gelmişler padişaha:

“Sultanım halk sızlanıyor. Yandık, bittik diyorlar.”

***

Sultan: 

“Biraz daha zam yapın.” demiş.

Yapmışlar…

Sultan:

“Tekrar çıkın bakalım sokağa, kullarım ne diyorlar?” 

Çıkmış hafiyeler sokağa. 

Halkı dinlemişler:

“Sultanım, halkın şikayetleri çok arttı. Bağırıp çağırıyorlar.”

***

“Biraz daha zam yapın.” demiş sultan.

Şimdi çıkın bakın bakalım halk ne diyor?

Çıkmış gözlemciler sokağa. Gözlemlemişler ve sultanın karşısına çıkmışlar.

Sultan:

“Nedir kullarımın tepkisi?” diye sormuş.

“Sultanım!” demiş hafiyeler:

“Halk sokaklarda gülüp oynuyor. Göbek atıyor. Çok mutlular.”demişler. 

Sultan:

“Bu iyiye işaret değil. Kullarım ‘oynatmak’ üzere. Zamları durduralım.” demiş.

*** 

Ne diyorsunuz?

Sokaklara çıkıp, gülüp, oynasak mı?!

Gerdan kırıp, göbek mi atsak?!

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=110&pt=OYNATMAYA+AZ+KALDI 





OKULLAR AÇILIRKEN

Geçtiğimiz öğretim yılında elinde 1. sınıfa gidecek çocuğuyla okul bahçesine dalan bir veli tam benim yanımda durdu ve bana:

“Hocam benim çocuğu 1 (..)  şubesine yazmışlar da öğretmeni nasıl biridir acaba? Yani ‘İYİ’ bir öğretmen midir?” diye sordu.

“Tam adamına sordun!” dedim.

“O öğretmen arkadaş da sizi merak ediyordu. Bu çocuğu bana vermişler ama babası nasıl biridir acaba? ‘İYİ’ biri midir diye soruyordu” dedim.

Dondu kaldı ve bir anda yok oldu yanımdan…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=109&pt=OKULLAR+A%C3%87ILIRKEN

İNSANLAR İÇİN YASAK BÖLGE

Evet ormanların girişine bu tabelâlar asılmalı. 

Yasaklanmalı insan ziyaretine! 

Kendi doğasını katledene!…

Kazanma hırsıyla yok edene!..

*** 

Orman girişine asılan bir yazı görmüştüm:

“BURADA LÜTFEN HAYVAN GİBİ DAVRANIN…”

Altında da bir not.

“Çünkü doğaya zarar veren tek canlıdır İNSAN…”

Ve Tanrı’nın yarattığı canlılar içinde tek varlıktır  “bozulan…”


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=108&pt=%C4%B0NSANLAR+%C4%B0%C3%87%C4%B0N+YASAK+B%C3%96LGE



BELÇİKA'DA BİR SAVCI

Belçika’da bir savcı, düğün konvoyu ile trafiği tıkayan, aksatan 18 Türk’e:

5 yıl boyunca trafikten men;

2000 Euro para cezası veriyor.

6 araca da el konuyor.

*** 

Elleri öpülesi savcı şu dersi vermekten de geri kalmıyor bizim Türklere:

“Trafik sıkışıklığına neden olmakla kalmıyor, diğer sürücülerin sinirlenmesine de yol açıyorsunuz.

Davranışlarınız, agresifliğe/saldırganlığa, sonucunda da ırkçılığın artmasına neden oluyor.

Eğlence yapmak istiyorsanız kafanıza kova bile geçirebilirsiniz. Ama bunu hak gasp ederek yapamazsınız.

Ayrıca yaptığınızın diktatöryal bir tarafı da var.

Yollar hepimize ait ve kimse kendi malı gibi kullanamaz.

Yolları tıkarken hastaneye yetişmeye çalışan birinin vaktini çaldığınızı da unutmayın.

Yollar sizin dans edebileceğiniz yerler değil.”

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=107&pt=BEL%C3%87%C4%B0KADA+B%C4%B0R+SAVCI



NİÇİN OKUYALIM Kİ?!

Türk toplumu okumuyormuş!..

Niye okusun ki!..

Dünya çapında yazarlarımız yokmuş…

Bir Dostoyevsk’imiz…

Bir KAFKA’mız…

Bir Tolstoy’umuz…

Shakespeare’imiz…

Goethe’miz… 

Niye olsunlar ki… 

Olmaları için fırsat mı verdik.

Hapsettiğimiz yazarlarımız… 

Yasakladığımız…

Sürgün ettiğimiz… 

İşkencelerden geçirdiğimiz…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=106&pt=N%C4%B0%C3%87%C4%B0N+OKUYALIM+K%C4%B0%3F%21



SİYASET Mİ LİYAKAT Mİ?!

Sırf siyasete, siyasetçiye  yakınlığı nedeniyle çocuğunun işe alınmasına kaç babayiğit:

“Hayır kardeşim! Benim çocuğumu değil, kim liyakat sahibiyse, kim hak ediyorsa onu işe alın.” diyebilecek dürüstlüğe sahip.

Bunu diyecek kaç “imanlı” çıkar?

Kaç ahlâklı!..

kaç yürekli!..

kaç adaletli!..

kaç kahraman…?!

Bu ülke gençliğinin %77’si liyakat değil, siyaset önemli diyorsa, bu utanç sadece siyasetin değil, bu ülke siyasetini kendi içinde üreten  topluma aittir.

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=105&pt=S%C4%B0YASET+M%C4%B0+L%C4%B0YAKAT+M%C4%B0



GÜÇLÜ LİDERLER Mİ GÜÇLÜ MARKALAR MI


Oxford üniversitesi bir dünya markası örneğin.

Harvard Üniversitesi de…

Ve Yale Üniversitesi…

California Berkeley…

Princeton…

***

Bu ülkelerde güçlü kurumlar belirler siyasetin yönünü…

Güçlü kişilikler…

Güçlü bireyler… 

Aydınlar…

Yani entelektüel zekâlar.

Siyasetin önünde eğilmeyen…

Ve siyasetçinin…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=104&pt=G%C3%9C%C3%87L%C3%9C+L%C4%B0DERLER+M%C4%B0+K%C3%9CRESEL+MARKALAR+MI%3F



ANOMALİ

İki resim görmüştüm.

Birinde Koreli ya da Çinli öğrenciler…

Hepsinin elinde birer kitap.

Pür dikkat okuyorlar.

Ve resmin altında bir kelime: 

ÜRETENLER…

 

***

Ve altında ikinci resim.

Bizim çocuklar!..

Türk öğrenciler…

Hepsinin elinde büyük ekranlı telefonlar…

Hepsinin gözleri de ekranlarda.

Ve bu resmin altında da bir kelime:

TÜKETENLER

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=103&pt=ANOMAL%C4%B0



İSRAF HARAM MI(YDI)?!


Fransa’da makam araç sayısı: 8 binmiş;

Almanya’da 9 bin;

Japonya’da 10 bin;

Türkiye’de 125 bin! (*)

Hangi devlet Hz. Ömer gibi davranmış?

Hristiyan ülkeler mi?

Müslüman Türkiye mi?

***

İtibardan tasarruf olmazmış!

Fransa itibarsız mı o zaman?

Ya da Almanya…

Japonya meselâ…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=102&pt=%C4%B0SRAF+HARAM+MI%28YDI%29%21



SINAVLAR CUMHURİYETİ

17-18 Haziran’da Üniversite giriş sınavlarında görevliydim.

Sınav yapılacak binaların önünde öğrenciler…

öbek öbek…

Heyecanlı olanlar… 

elleri yüreklerinde…

ve arkalarında yürekleri ağzında anneler… babalar…

Bir de “geçerken şöyle bir uğradık!” tipinde öğrenciler.

heyecansız…

kayıtsız…

lakayt hatta...

“zoraki orda olmuşluk” hali çoğunda…


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=101&pt=SINAVLAR+CUMHUR%C4%B0YET%C4%B0






LİDER KÜLTÜ

Son seçim döneminde gözlemleyebildiğim şey, bireyin kendini politik liderde eritmesidir. 

Adeta kendileri yoktur…

Hiç mesabesindedirler…

Varlıkları, tabii oldukları liderle mümkündür!   

***

Liderini eleştirebilenlerdir kendilerini bir şahsiyete dönüştürenler.

Bir şahsiyete…

Bir bireye…

Özgür…  

Bağımsız… 

Onurlu…




YOK EDEREK VAROLMAK!


Siyaset yapmıyoruz!

Savaşıyoruz…

Yok etmek için karşıtımızı…

İmha etmek için.

Söz konusu olan “demokrasi içinde var olmak” değil.

Ve amaç demokrasi içinde karşıtımızla birlikte var olmak değil.

Karşıtımızı “yok etmeye” dayanan bir faşizm söz konusu.

“Birlikte” var olmak için değil.

“Tek” olmak için.

Tek başına.

Yani kimliksiz…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=99&pt=YOK+EDEREK+VAROLMAK%21



YANMAN MI GEREK


“Var olmak” için hep bir düşmana ihtiyaç duyduk! 

Yok edilmesi gereken bir “ötekine!...” 

Karşıtımıza...  

Ama her halükârda yok edilmesi gerekene!..  

Ancak düşmanımızla var edebiliyoruz kendimizi!.. 

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=98&pt=YANMAN+MI+GEREK




ŞEHİR-MEDİNE-MEDENİYET

Yıkmak, yapmak için dahi olsa daima zararlıdır ve hakiki yapıcılık ilâve etmektir.”  der Ahmet Hamdi TANPINAR...  

Çocuklar gibiyiz.  

Yapıyoruz, yıkıyoruz... Yapıyoruz, yıkıyoruz...  

Bu çocukçadır...  

Ve gereklidir de... 

Zira çocuklar yetişkinliklerini bu yap-boz oyunları üzerinden inşa ederler.  

***  

Bir de göçebe kültürler “kalıcı mekân” inşa etmezler...  

Edemezler... 

Zira kalıcı değildirler...  

Gidicidirler...  

O nedenle de bir gelecek tasavvurları da yoktur. 

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=97&pt=%C5%9EEH%C4%B0R-MED%C4%B0NE-MEDEN%C4%B0YET




AKADEMİNİN DEĞERSİZLEŞMESİ


Yüksek lisans mezunu Batuhan, çaycılık yapıyor.

Üniversite mezunu 3 çocuk annesi Özlem, özel halk otobüsünde şoför!

Matematik öğretmeni Kâmil, bir lisede müstahdem...

Fen Bilgisi öğretmeni Alev, palyaçoluk yapıyor.

Türkçe öğretmeni Ramazan, servis şoförü.

Sosyal Bilgiler öğretmeni Orkun, su tesisatçısı.

Beden Eğitimi öğretmeni Ahmet, çaycı.

Bankacılık okuyan Erkan, çiftçi.

Görsel İletişim okuyan Beyza, çağrı merkezinde.

Erciyes Üniversitesi mezunu Kamile, kasiyerlik ve garsonluk yapmış.

Bir belediyemiz 200 şoför ve bekçi alacak...

52.000 kişi müracaat ediyor.  45.000’i üniversite mezunu...


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=95&pt=AKADEM%C4%B0N%C4%B0N+DE%C4%9EERS%C4%B0ZLE%C5%9EMES%C4%B0




TEMİZ ELLER

1990’lı yıllardı.

Herkesin dilinde bir “Temiz Eller” repliği.

Çıkış yeri İtalya…

Yolsuzluklara batmış bir devlet ve o devletin yöneticilerine karşı açılmış Hukuk Savaşı’nın adıdır Temiz Eller…

Mafyatik ilişkiler ve rüşvetlerle kirlenmiş, kirletilmiş bir devletin, “hukukla” temizlenmesinin adı.

Kahramanı bir savcı…

Adı: Antonio Di Pietro

Hukuku, yani adaleti, yani ahlâkı devlette hâkim kılmaya çalışan bir kahraman.

***

Kimler yok ki bu kirliliğin  içinde.

Ve kirletenlerin…

Mafya üyeleri meselâ…

Siyasi partiler…

Başbakanlar…

Onlarca bakan…

Yüzlerce milletvekili…

Devlet yöneticileri…

Üst düzey bürokratlar…

İşadamları…

Belediyeler…  

Yüzlerce…

Alıp-verilen rüşvet tutarının 4 milyar Dolar olduğu ortaya çıkar. (Türk lirası karşılığı trilyonlarca lira)

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=94&pt=TEM%C4%B0Z+ELLER



HİTLER'İ Mİ ÇAĞIRSAK! 

“İslam dini, Müslümanlar yüzünden mahcup durumdadır.” der Mısırlı alim.

Küresel anlamda bir medeniyet, bir güç oluşturamayan İslâm dünyası, İsrail ahlâksızlığının tek nedenidir. 

Şeytan, görevi gereği  işini yapacak.

Mesele, Müslümanın şeytanı alt etmesi meselesidir.

Mesele, Müslümanın, şeytanını Müslümanlaştırabilmesi meselesidir.

Ama hayır…

İslam dünyası “şeytan”la uğraşmayı bıraktı, birbirini şeytanlaştırmakla meşgul.

*** 
Yapabildiğimiz tek şey İsrail'i kınamak. 

Biz kınadıkça o azıyor.

Hani diyorum ki:

Hitler’i mi çağırsak!…


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=93&pt=H%C4%B0TLER%27%C4%B0+M%C4%B0+%C3%87A%C4%9EIRSAK



TUT BİZİ YA ORUÇ


Meselâ “öfke” orucu tutulmaz mı?

“kin” orucu…

“nefret” orucu…

***

Hased orucu tutulmaz mı meselâ…

çekememezliğin…

kıskançlığın…  

sevgisizliğin orucu…

***

Politik hırlaşmanın orucu olmaz mı ya da?

Hakaretleşmenin, politik rakibine hakaret etmenin orucu…

Bir birini aşağılamanın…

Politik iftiranın…

Ve politik gıybetin orucu…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=92&pt=TUT+B%C4%B0Z%C4%B0+YA+ORU%C3%87


LEBA LEP

Salonları tıklım tıklım, hınca  hınç dolduranlara takdir, teşekkür!..

Sokaktakilere mesafe ikazı!..

Çok mu aptal görünüyoruz!..

Gerçekten iki olay arasındaki tezatı/çelişkiyi fark edecek zekâdan yoksun olduğumuz mu düşünülüyor?

Siyasete/siyasetçiye bu cesareti veren saik nedir?

Neden-sonuç ilişkisi kuramayacak bir düzeyde mi görünüyoruz?

Yok eğer böyle değilse siyasetçiyi böylesine “cüretkâr” yapan nedir?

Tepkisizliğimiz mi?

İtiraz edecek bilgimizin, medeni cesaretimizin olmayışı mı?

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=91&pt=LEBA+LEP


SENDİKALAR NE İŞE YARAR

Peki öğretmenlerin “örgütlü gücü” sendikalardan bir ses var mı?

Sahi sendikalar ne işe yarar?..

Niçin varlar?..

Sendika yöneticilerinin kendi aralarında “söylenmelerinden” söz etmiyorum…

Ya da gazete köşelerinde “söylenmelerinden…”

Ya da sayfalar dolusu demeçlerinden…

“Örgütlü” gücün kullanılmasından söz ediyorum.

***

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri kadar “olabilmek”ten söze diyorum.

Onlar kadar yürekli olmaktan…

Onlar kadar “itiraz edebilme” yeteneğine ve cesaretine sahip olmaktan…  

Bir ve tek vücut olabilmekten…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=90&pt=SEND%C4%B0KALAR+NE+%C4%B0%C5%9E+YAPAR%3F%21


BİRAZ DA CİDDİYET Mİ İLÂN ETSEK

Tv ekranlarında naralar!..

Heyheylenmeler!..

Meydan okumalar!..

Ve utanç verici hakaretler birbirlerine…

“yüzsüz, terbiyesiz, utanmaz, sıkılmaz, salyalı, köksüz, alçak, adi, pişkin, hayasız, ahlâksız, sahtekâr, ş…siz, kâfir, terörist…” 

***

Çocuklarımızı konuşmaktan menettiğimiz, ayıptır, günahtır, çirkinliktir dediğimiz kelimeler, siyasetin dilinde…

Ve siyasetçinin…

“Hakaret, yetersiz zekâların ürünüdür.” diye okumuştum.

***

Kimin dili bu?..

Hangi dinin?..

Hangi medeniyetin?..

Kültürün?..

Terbiyenin?..

Hangi ahlâkın dili?!..

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=89&pt=B%C4%B0RAZ+DA+C%C4%B0DD%C4%B0YET+M%C4%B0+%C4%B0L%C3%82N+ETSEK



İKTİDARLARIN HAİNLERİ GENÇLER(!..)

Bu ülkenin gençleri, iktidarlar tarafından hep hainlikle suçlandı.

Ya emperyalizme karşı bağımsızlık, demokrasi, eşitlik ve devrim istedikleri için, “başı ezilmesi” ve de “asılması” gereken “hain teröristler” oldular.

Ya da tesettürlü giyimleri/türbanlarıyla kamusal alan çıkma, üniversitede okuma talepleri nedeniyle demokrasi, laiklik ve cumhuriyet düşmanı, dış güçlerin uzantısı hainler oldular.

Türk siyaseti, Osmanlı’nın son döneminden bu yana kendini hep düşmanlıklar üzerinden var etti.

İktidarlar hep doğru ve haklıydı, muhalefet de hep hain ve dış güçlerin uşağı!

***

Düşünür Dücane CÜNDİOĞLU’nun aforizması Türk siyasetinin kısa özeti:

“Ömrüm ‘memleket yıkılıyor’ teranesini dinlemekle geçti, memleket filan yıkılmadı ama nedense yıkılan hep memleketin çocukları oldu.”  

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=88&pt=%C4%B0KT%C4%B0DARLARIN+HA%C4%B0NLER%C4%B0+%E2%80%9CGEN%C3%87LER%E2%80%9D%28%21..%29





GÜÇ BOZAR


Hz. Ömer, Kudüs’e giderken devesini/makam aracını hizmetkârıyla nöbetleşe kullanmış.

Bir süre Hz. Ömer binmiş deveye, hizmetkârı yürümüş; bir süre de hizmetkârı binmiş Hz Ömer “yürümüş…”

Neden Hz. Ömer,  hizmetkârı için de bir deve, yani bugünkü anlamıyla bir makam aracı temin etmedi acaba?

Arabistan’da deve mi yoktu?!

Yoksa İslam Devletinin deve almak için bütçesi mi müsait değildi?!

*** 

Fransa’da makam araç sayısı: 8 binmiş;

Almanya’da 9 bin;

Japonya’da 10 bin;

Türkiye’de 125 bin! (*)


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=84&pt=G%C3%9C%C3%87+BOZAR




KIYAMETİMİZİ HAZIRLAMAK

Allah, El Hayy sıfatının bir gereği olarak hayatın ve yaşamın kaynağıdır.

Dolayıyla Allah, canlıların yaşaması için gerekli olan doğayı, bir denge üzerine yarattı.

Canlıların içine doğduğu doğal ortam, tam da onun yaşamını sağlık içinde devam ettirmesine uygundu.

Dolayısıyla doğa, bize Allah’ın bir emanetiydi.

Doğa…

Yani atmosfer bize emanetti.

Su bize emanetti…

Toprak da…

Ve dahi bitkiler…

Ve hepsini kirlettik.

İhanet ettik Allah’ın emanetine.


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=83&pt=KIYAMET%C4%B0M%C4%B0Z+HAZIRLAMAK




DÜŞME-KALKMA HİKÂYESİ

Almanya’da öğretmenlik yapan arkadaşım anlatmıştı yaşadığı bir olayı:

“Kaldırımda yürüyen Alman çiftin hemen önlerinde koşturan 4-5 yaşlarındaki çocukları düşüverdi.

Bir refleksle hemen çocuğu tutup kaldırdım.

Alman çiftten teşekkür bekliyorum haliyle.

Anne gülümseyerek:

“Eğer siz kaldırmasaydınız, çocuğumun kendi çabasıyla düştüğü yerden bir kalkma hikâyesi/ tecrübesi olacaktı.” der!

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=79&pt=D%C3%9C%C5%9EME+KALKMA+H%C4%B0K%C3%82YES%C4%B0


İYİ ÖĞRETMEN

21 Eylül…

Okulda ilk günümüz.

Birinci sınıf öğrencileri ile yüzyüze eğitime başlayacağız.

Bahçede öğrencilerimizi bekliyoruz…

Bir veli, elinde birinci sınıfa başlayacak çocuğuyla geldi:

“Hocam!” dedi, “Bizim çocuğu 1/… şubesine kaydetmişler ama öğretmenini merak ediyoruz. İyi(!) bir öğretmen midir acaba?”

Güler misin, ağlar mısın?!

“O da sizinle çocuğunuzu merak ediyordu.” dedim.

“Neyi merak ediyordu ki?” dedi.

“Acaba bu veli iyi(!) bir veli midir? Meselâ çocuğu akıllı, zeki, iyi bir çocuk mudur?”

Ne diyeceğini şaşırdı. Sessizce çocuğunu kolundan çekerek başka bir öğretmen arkadaşa doğru yöneldi. Umduğu “iyi öğretmeni” bulabildi mi bilmiyorum.

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=78&pt=%C4%B0Y%C4%B0+%C3%96%C4%9ERETMEN+%C3%9CZER%C4%B0NE



HAFIZA YİTİMİ


A. Hamdi TANPINAR:  “Yıkmak, yapmak için de olsa daima zararlıdır. Ve hakiki yapıcılık ilave etmektir.” der.

Her yıkım, her yer değiştirme, hatta ismini değiştirme bir “hafıza yitimi”dir.

tarihsizliktir…

geleceksizliktir…

göçebeliktir…  

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=77&pt=HAFIZA+Y%C4%B0T%C4%B0M%C4%B0




MODA ENSTRÜMANI OLARAK MASKE!

Adeta ölümle dalga geçiyoruz!..

Ölümle eğleniyoruz!..

Hem kendi ölümümüzle…

Hem başkalarının ölümüyle...

“Aptal”ca bir cesaret…

Zira aptal, davranış(lar)ının sonucunu kestirebilcek akıldan yoksun olandır.

***

Ağızda olması gereken maskeler, bileklerde arz-ı endam ediyor!..

dirseklerde…

çene altında…

ya da kulağın birinde küpe rolünde!..

Maske artık bir moda enstrümanı!


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=76&pt=MODA+ENSTR%C3%9CMANI+OLARAK+MASKE%21


EĞİTİMSEL AHLÂKSIZLIK

“Çocukları test sınavlarıyla sıralamak, eğitimsel ahlâksızlıktır.” demişti bir pedagog.

Hala etkisindeyimdir bu sözün.

Hem de üzerinden yıllar geçmesine rağmen.

***

Çocuklarda başarısızlık hissi yaratmanın yıkıcılığına gönderme yapan bir sözdü.

Ve utanç vericiliğine...

Özellikle ergenleşmemiş çocuklarda.

Yani ilk-ortaokul öğrencilerinde.

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=75&pt=E%C4%9E%C4%B0T%C4%B0MSEL+AHL%C3%82KSIZLIK


GÜCE BOYUN EĞMEYENLER (II)

Yıl 1901.

Padişah Abdülhamid Han…

Dönemin etkili dergilerinden Servet-i Finun’da Hüseyin Cahit Yalçın, “Edebiyat ve Hukuk” başlığıyla bir yazı yayınlar. Bir Fransız yazarın makalesinin tercümesidir bu yazı.

Abdülhamid bu yazıdan hoşlanmaz, çok sinirlenir ve mahkemeye, başta Hüseyin Cahit YALÇIN olmak üzere Servet-i Finun yazarlarının sürgün edilmesini emreder.

Sultanın emrine rağmen mahkeme takipsizlik kararı verir.

Padişah Abdülhamid, bu sefer sürgün emrini Adliye Nazırı/Bakanı Abdurrahman Nurettin Paşa’ya iletir.

Adliye Nazırı, bu emri uygulamaz.

Rivayet odur ki Adliye Nazırı Abdurrahman Nurettin Paşa, adaletin ve hukukun üstünlüğüne binaen:

“Hünkârın fermanı, emri her kapıdan içeri girer amma adalet kapılarından giremez.” der.

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=74&pt=G%C3%9CCE+BOYUN+E%C4%9EMEYENLER+%28II%29

GÜCE BOYUN EĞMEYENLER (I)


Kral iyice köpürür:

“Madem benim kim olduğumu biliyorsun, zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın? Benim binlerce askerim var. Senin kimin var? Kime güveniyorsun?” der.

Değirmenci hiç telaş etmez ve şu ünlü sözü söyler:

“Berlin’de HÂKİMLER var. Ben de onlara güveniyorum.”

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=73&pt=G%C3%9CCE+BOYUN+E%C4%9EMEYENLER+%28I%29




AKLI KULLANAMAMAK(MI?)

14 Nisan 2020

Yazılarında sık sık tekrarlayarak mealen şunları söylüyor MÜFTÜOĞLU:

“Müslüman bilinç düşünmeyi unuttu.” diyor.

"İdrak sorunumuz var.” diyor.

"Sebep-sonuç ilişkisi kurabilecek bir zekâdan yoksunuz.” diyor.

Hatırladığım ikinci şey de Yunus Sûresi, 100. ayetin yıllar önce okuduğum ve beni etkisi altında bırakan meâliydi.

"Allah, aklını kullanmayanların başına pislik yağdırır.”   

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=72&pt=AKLI+KULLANAMAMAK%28MI%3F%29


NE YAPMALI?

Tüm ekranlarda ciddi yüz ifadeleriyle program sunucuları…

Ve yine program sunucularının karşısına dizilmiş profesörler, doçentler, uzman doktorlar.

Detaylar… detaylar…

Halk için bir anlam ifade etmeyen, ancak konunun uzmanlarının bilmesi gereken teknik konular…

terimler…

bilgiler…

bıktırıcı teferruatlar…


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=71&pt=NE+YAPMALI%3F


AHLÂK ÖTEKİNİN YÜZÜNDE BAŞLAR

İşte “insan  olma” hikâyemiz tam da burada başlayacak.

Psikiyatr Kemal SAYAR mealen, “Ötekinin derdini sırtlandığımızda insan olmaya başlarız.” diyor.

Ve bir cümle daha kuruyor: “ Ahlâk ötekinin yüzünde başlar.”

Karşımızdakini “güldürebiliyorsak” “gülümsetebiliyorsak bir “ahlâktan” bir “insan olma” hikâyesinden söz edebiliriz.

Muhtaçların, ihtiyaç sahiplerinin “hayatlarına dahil olarak” ya da “onları kendi hayatımıza  dahil ederek” bir insanlık hikâyesi yazabiliriz


https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=70&pt=AHL%C3%82K+%C3%96TEK%C4%B0N%C4%B0N+Y%C3%9CZ%C3%9CNDE+BA%C5%9ELAR



ÖLÜMÜ KORKUTMAK


Her şey anlamını yitirdi mi peki? Yani yaşamı anlamlı kılacak hiçbir şey kalmadı mı?

Meselâ bir “iyilik” hikâyemiz olamaz mı?

Hayata anlam katacak bir iyilik hikâyemiz…

Ölümü de korkutacak bir iyilik hikâyemiz.

Kendimize “Başkalarının hayatını kolaylaştırıcı hangi iyiliği yapabilirim?” sorusunu sorduracak bir hikâyemiz.

Meselâ evde kalması gereken, dışarı çıkması sağlığı nedeniyle tehlikeli olan yaşlıların ihtiyacının görülmesi, giderilmesi gibi.

Evlerimize “istiflediğimiz” yiyeceklerden, bir mağdura ulaşarak kurtulmak gibi meselâ…  

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=68&pt=%C3%96L%C3%9CM%C3%9C+KORKUTMAK


KÜRESEL PANİK


“Koronavirüs…”

Namı-ı diğer “Covid-19…”  

Gözle görünemeyen mikroskobik canlı karşısındaki çaresizliğimiz.

Ve tehdidi karşısında hizaya giren insanlık…

Panikleyen 7,5 milyar insan…

***

Ölüm ne kadar yakınmış meğer…

Dünya ne kadar fani…

Ve insan ne kadar aciz… 

Ve ALLAH ne kadar büyük…

https://www.zekaigorgulu.com/?pnum=67&pt=K%C3%9CRESEL+PAN%C4%B0K





07-06-2018

KÖYÜN MEHTER TAKIMININ İRFANI VE SİYASETÇİMİZ

Bizim köyün mehter takımı, cami önünden geçerken sustururdu davul-zurnayı.

Camiye hürmeten.

Ve namaz kılanlara.

Sadece cami önünden geçerken mi?!

Elbette ki hayır.

Köy içindeki türbelerin önünden geçerken de sustururlardı çalgılarını.

Türbede yatana hürmeten.

Ve acısı/yası olan evlerin önünden geçerken de çalmazdı davul-zurna.

Yas tutanlara hürmeten.

Hürmet burada anahtar kavram.

“Öteki”ni fark etmenin diğer adı.

“Öteki”ne saygı duymanın.

***

Şehirler bu hürmetin yok edildiği mekânlara döndü.

Ciyak ciyak seçim müzikleri her yerde.

Camiilerin içinde.

Okullarda sınıfların.

Ve evlerin.

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=1037072&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&K%C3%96Y%C3%9CN-MEHTER-TAKIMININ-%C4%B0RFANI-VE-S%C4%B0YASET%C3%87%C4%B0M%C4%B0Z



14-04-2018

BİR MİRAC’A DAHA İHTİYAÇ VAR!

Ve tam da biz kandil kutlama mesajlarıyla sosyal medyada "zaman öldürürken" bombalanıyoruz!

İlahilerle, mevlidlerlerle,  Kur’an tilavetiyle ekranları doldurduğumuz bir gecede Müslüman topraklarına emperyalizmin füzeleri yağıyor.

Amerikan ve İngiliz füzeleri..

***

Ne diyordu Yüce Mevla:

“Biz, aklını kullanmayanların başına pislik yağdırırız.”

Ne dersiniz, Allah’ın pislikten muradı, Müslüman coğrafyasına yağan emperyalizmin füzeleri olamaz mı?   





13-03-2018

MUHTAÇ ZAYIF KİŞİLİKSİZ DUYGUSUZ VE ŞIMARIK


Fanusta yetişiyor çocuklar.

Kuvözde…

Ekmek elden, su gölden!..

Kuvözden çıkınca yaşayamayan...

Yaşama becerisi, yeteneği gösteremeyen...

muhtaç…  

kişiliksiz…

duygusuz…

ve şımarık…

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=1021358&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&MUHTA%C3%87-ZAYIF-K%C4%B0%




11-02-2018

ZAHİRİ DİNDARLIK

Dindarlık ve dahi asalet, lüksü “zayıflık” olarak görür.

yani gösterişi…

teşhiri…

pornografiyi…

“Bakışla” rahatsız etmek kadar, “bakışları” rahatsız etmeyi de yasaklamıştır o yüzden.

“İsraf ve lüks, fakirin gözüne tecavüzdür.” der düşünür Dücane CÜNDİOĞLU.                                                                                           

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=1015131&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&ZAH%C4%B0R%C4%B0-D%C4%B0NDARLIK






KİM KAHREDECEK AMERİKA'YI


“Kahrolsun Amerika!..”

“Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!..”

“Kahrolsun Amerikan faşizmi!..”

Oysa ne Amerika kahroldu…

Ne onun emperyalizmi...

Ne de faşizmi!

***

Kim kahredecekti Amerika’yı?

onun emperyalizmini...

faşizmini…

Walter Benjamin, “Her faşizmin arkasında başarısız bir sol vardır.” demiş 1900’lü yılların ilk yarısında.

Şimdi o da yok!..

Yani sol…

Tarihsel misyonunu yitirmiş gibi…

ne adı var…

ne söylemi…

ne de iddiası… 

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=1009552&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&K%C4%B0M-KAHREDECEK-AMER%C4%B0KAYI




YENİ YIL HUZUR GETİRİR Mİ

Dünya kan gölü.

İnsan kanı her yerde. ellerde… ellerimizde…

Hem katiliz… barbar… vahşi…

Hem de öleniz… öldürülen… katledilen…

Utanç verici barbarlıklar gezegenimizde…

İnsanlık utanmayı unuttu… ürettiğimiz vahşetten utanmayı….

Ünlü İsveçli yönetmen Ingmar Bergman'a sormuşlar;

“Gidişat kötü, dünya nasıl kurtulur?”...

“Utanç” demiş Bergman. “Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir!”

Ne diyelim: Yeni yılda tüm insanlığın utanmayı hatırlaması dileğiyle!..           

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=1006809&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3






İNSANLIĞI ÇOCUKLAR KURTARACAK

Çocuk…

çocuklar…

çocuklarımız…

masumiyetin adı…

merhametin…

suçsuzluğun…

günahsızlığın…

su katılmamışlığın.

arı-duruluğun

***

Biz “büyükler”, çocukları savaşlarda öldürerek insanlığı yok ettik…

İnsanlığı kurtaracaksa bu çocuklar kurtaracak.                             

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=1005831&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&D%C3%9CNYAYI-%C3%87OCUKLAR-KURTARACAK








GOOGLE FACEBOOK KULLANMAYIN

Hiç kuşkusuz kötüye kötü diyeceğiz. Buna bir itiraz yok.

Peki, kötüye kötü deyince kötü olanda bir “hal değişikliği” oluyor mu?

Bütün mesele kötüyü, kötü olanı “etkisiz” kılacak bir halin bizde olmaması değil midir acaba!

Kötüyü güçlü kılan, “silahın/yöntemin/gücün/stratejinin ya da bilginin bizde de olmaması.

Türkiye’den söz etmiyorum.

Dünya Müslümanlığıdır kastım.

Dünya Müslümanlığının rezilliği…

etkisizliği…

bir birinin kanını içiciliği.

Kanla temizleniyor(!) Müslüman dünya.

Kanla besleniyor! Birbirinin kanını içerek!

Döktüğü kan üzerinde yürüyor…

Kendi kanı üzerinde…                                                                               

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=1004553&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&GOOGLE-FACEBOOK-KULLANMAYIN







AYRILDIKÇA BÜYÜRÜZ


Oysa insan ayrıldıkça büyür. olgunlaşır.

Rahimden ayrıldıkça.

Memeden…

Annenin elinden…

Sonra aileden…

Her ayrılma bir “kendi olma” hikâyesidir.

Şahsiyet kazanma hikâyesi…

Eğer anne çocuğunun üzerinden kuşatmayı kaldırmazsa, sonuç geriye dönüştür.

Çocukluğa… yani bağlılığa… bağımlılığa… bir “büyüksüz” yapamamaya… 

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=1004150&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&AYRILDIK%C3%87A-B%C3%9CY%C3%9CR%C3%9CZ





M
İLLİ EĞİTİMİ GELİŞTİRMA PROJESİ

Peki sıfatı “milli” olan bu projeyi kim yönetiyor?

ABD Ohio Üniversitesi!..

Türkiye’deki muhatabı da Milli Eğitim Bakanlığı değil, bakanlık uhdesindeki bir vakıf…

Projedeki uzmanların çoğu “yabancı!..”

Projede görev alacak yerli uzmanları da bu yabancılar seçecek!..

İktidarda, sağcı, muhafazakar partiler!..

“Eğitim ABD’ne teslim.” demiş Mustafa BALBAY, 5 Temmuz 1994 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde.  

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=1001955&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&M%C4%B0LL%C4%B0-E%C4%9E%C4%B0T%C4%B0M%C4%B0-GEL%C4%B0%C5%9ET%C4%B0RME-PROJES%C4%B0


             



       

UTANÇ VERİCİ BARBARLIKLAR


305 ölü Mısır’da… 

El Ravza Cami’inde…

öldürülmüş… 

katledilmiş…

Camide hem de… 

mabette…

güvende olunulan yerde…

sığınılan…

***

Sığındığınız yerde öldürülmek!

Katledilmek!

Hem de Müslümanlar tarafından…

Din “kardeşleriniz” tarafından! 

Dindaşlarınızca!

gördünüz mü çelişkiyi… tezatı…                                                                                                                                                                                                                                                    https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=1000351&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&UTAN%C3%87-VER%C4%B0C%C4%B0-BARBARLIKLAR



İKİ AYAĞI ÜZERİNDE BİR BİLGE

Anlaşılıyor ki Hasan Âli YÜCEL, tek ayak üzerinde yürümeyen bir bilgeymiş.

“Dün”ü ve “bugün”ü olan biri…

Yani iki ayağı üzerinde duranlardan...

Hem “sağ”, hem “sol” ayağı üzerinde duranlardan.

Durabilenlerden…

Ne demiştik, iki ayak dengedir.

Dengede olma halidir.     

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=998896&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&HASAN-%C3%82L%C4%B0-Y%C3%9CCEL



AYNI DELİKTEN İKİ KERE ISIRILMAK

Siyasetin, kendi saflarını sıklaştırma, dayanışmayı artırma adına aynı oyunu tekrar oynadığını görür gibi oluyorum.

Ülke genelinde İmam-Hatip’lerin sayısının artırılması, çoğu liselerin hatta teknoloji liselerinin dahi imam-hatip’lere dönüştürülmesi anlaşılır gibi değil.  

Muhalefetin: “TEOG’un yerine getirilen yeni sınav sistemi (YKS), çocuklarımızı İmam-Hatip liselerine mecbur bırakmaktadır.”mazereti, iddiası beni, 70’li yıllara geri götürüyor.

Siyasetin, toplumun tüm sosyolojik, sınıfsal, dinsel ihtiyaçlarını, barış ve hoşgörü içinde karşılayacak bir politik zemini oluşturması beklenirken, yine durduk yerde bir imam-hatip taraftarlığı/karşıtlığı üzerinden saflarını tahkime yeltenmesi akıl alır gibi değil.   

Emin olun bu karşıtlığın faturasını ileriki yıllarda yine bu ülkenin çocukları ödeyecek, daha acısı birbirlerine ödeteceklerdir.

***     

Peygamber Efendimizin "Akıllı ve olgun Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz." sözü  tam da bugünler için söylenmiş gibidir sanki.

“Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp, farklı bir sonuç almayı ummaktır.”der Albert Einstein.

Aynı gerçekliğin farklı cümlelerle dile gelişi.

Arada çağlar da olsa.

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=997720&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&AYNI-DEL%C4%B0KTEN-%C4%B0K%C4%B0-KERE-ISIRILMAK





ÇIKARCI EGO

Bir kandil gecesi.

Camiden çıkanlara kandil simidi/çöreği ikram ediliyor.

İkişer, üçer alan yetişkinler!..

Adeta yağmalıyorlar!

Tezgâhtaki simitlerin camiyi doldurmuş onca cemaate, hatta çocuklara yetmeyeceğini düşünmeden…

Tabi yetmiyor simitler, çörekler.

Hevesi kursağında kalıyor özellikle çocuk cemaatin.

***

Biz yetişkinlerin hamlığına, çiğliğine, çıkarcılığına bakınca bir şey diyemiyoruz çocuklara.

Biz büyükler onları “çıkarcı” yapıyoruz.

Bizden öğreniyorlar her şeyi:

kuralsızlığı… haksızlığı… hukuksuzluğu… saygısızlığı… 

https://www.zekaigorgulu.com/syp/index.php?lnk=11&syf=1&Oturum=VHY3dloyNFUzeW1kU0hEdWZVSGRUYnVkcmJDQUJwWmtMNlNLME5FMw== 






YAP-BOZ TAHTASI EĞİTİMİMİZ


Herkes eğitimi konuşuyor.

Ama herkes:

anneler-babalar…

öğrenciler…

sokakta insanlar…

ve siyasetçiler…

Sadece eğitim bilimciler konuşmuyor…

Yani eğitimin bilimiyle uğraşanlar…

akademia…

Zira kimse onlara sormuyor!

“Zaten bilselerdi eğitimci olmazlardı!” diyor Prof. Üstün DÖKMEN istihza ile.

Siyaset karar veriyor, sonra biz bunun üzerinden politik gevezelik yapıyoruz!

Evet politik gevezelik!..  

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=992670&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&YAP-BOZ-TAHTASI-





ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR

Hani siz çocuğa “aşkım” dediniz ya, o zaman bu çocuğa “sahici” bir anne gerekir.

Ne demek çocuğa “aşkım?!”

Aşkım dediniz mi aradaki tüm mesafeyi kaldırırsınız.

Oysa “mesafe” her zaman iyidir ve gereklidir.

“Mesafe” hedeftekine ulaşmak için kat edilmesi gereken yoldur.

“Mesafe” ulaşmak için ödenmesi gereken bedeldir.

***

Annenin sevgisini kazanmak “maliyetli” olmalı…

Bedava cennet yok!

Onun da bir bedeli var.

Bir maliyeti…

Sevgi için de bedel ödemeli çocuk…

Annenin sevgisi için de…

İşte o zaman çocuk anneye “sana neee!” diyemeyecektir.

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=991428&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%9




TEK AYAK ÜZERİNDE

Bu ülkenin yetiştirdiği edebiyatçıların bir bölümünü muhafazakar, gerici, sağcı, faşist diye okumadık.

Bir bölümünü de solcu, vatan haini, komünist diye.

Talan ettik kültürümüzü!..

Hep “tek ayak” üzerinde yürüdük.

Tek ayak üzerinde…

Güvensiz olanla…

Hep düşe kalka.

Ama hep tek ayakla.

İki ayak üzerine basamadık.

İki ayağımız üzerine…

Oysa iki ayak üzerinde durmak denge demektir.

İstikrar demektir.

Ve güven…

İki ayağımızı birbirine dost kılamadık.

Sağ yanımız, sol yanımızı çökertti!

Sol yanımız da sağ yanımızı!

Yansız kaldık.

Yönsüz…      

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=990639&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3






YABANCILAŞMA

Bir İngiliz, Shakespeare’i her okuduğunda, oyunlarını izlediğinde kendini, yani İngilizliliğini yeniden inşa eder.

İngiliz olmaktan gurur duyar.

Bir Alman, Almanlığını Goethe’yi her okuduğunda yeniden var eder.

Her Rus, Dostoyevski’yi, Gorki’yi, Çehov’u okudukça Ruslaşır.

Oysa biz Mevlana’nın Mesnevi’sini okuyup anlamaktan ne kadar da uzağız...

Naima’dan haberimiz yoktur...

Şeyh Galip’ten…

Ne acı değil mi?   

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=989843&pt=





YAZIYLA OLAN KAVGAMIZ


Okullarımızdan birinde bayan arkadaşımız el yazısıyla ilgili şunu söylemişti:

“El yazısı, Türk insanının kas yapısına aykırıdır!”

Dayanamamıştım da:

“Ama benim öğrencilerim çok güzel el yazısı yazıyor. Şimdi benim öğrencilerim Türk olmuyor mu?” demiştim.

Hatta yer yer el yazısının Arapça’ya geçiş için bir hazırlık olduğu “kehanet”inde bulunanlar da vardı.

Oysa Atatürk de el yazısı yazıyordu.

El yazsıyla kavgamız yaklaşık on beş yıldır devam ediyordu.

Ve şimdilik bitmiş görünüyor.

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=989034&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&YAZIYLA-OLAN-KAVGAMIZ






Şimdi bu okulun tam adı nedir?
Fen lisesi mi?
Sosyal bilimler lisesi mi?
Proje(!)mi?!
İmam hatip lisesi mi?

Yoksa Türk Telekom Teknoloji Lisesi'nin İmam Hatip'e dönüştürülmesinin kılıfı mıdır?

Elbette imam hatiplere karşı değilim. Sıkıntım, şehrin tek teknoloji lisesinin imam hatip lisesine dönüştürülmesi çabasıdır.





HAYDİ ELLER KORNAYA


Belki de bu karmaşa, bu keşmekeş, bu tıkanmışlık halinden rahatsız değiliz!

Ya da daha iyisine, daha düzenli olana ve hatta daha medeni olana lâyık olduğumuzu düşünmüyoruz ya da olabileceğini tasavvur edemiyoruz.

***

Son kırk-elli yıldır bu şehirde yöneticilik-idarecilik yapanların ehliyetsizliklerinin ve kifayetsizliklerinin fotoğrafıdır şehrin bu hali.

Ve biz Amasyalıların seçmen olma noktasındaki cehaletimizin de...

Çıkarcılığımızın belki... Edilgenliğimizin!.. Sürü gibi yaşayışımızın hatta!..

***

"Bir şehre dair çocukluk anıları olmayanlar o şehre zulmederler." der düşünür Dücane Cündioğlu.

Bu şehre on beş yaşında geldim. Çocukluktan kurtulup ergenliğe adım attığım yıllarda.

Susamayışımın nedeni de bu olmalı belki. Durup durup bu şehri yazışımın da.

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=975723&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&HAYD%C4%B0-ELLER-KORNAYA


KOKU

Hayatımızda “öteki” yok… Bir başkası…

Biz varız sadece… yani ben… yani egomuz…

Karşıtımızı, karşıtımızın görüşünü, inancını, ideolojisini “gübre”ye  indirgeme!

Örnek mi?

Düzce…

Hayvan gübreli protesto “Adalet” yürüyüşçülerinin Düzce etabında…

Muhalefetini, karşıtlığını “kemre” üzerinden  ifade ediş!

Hayvan dışkısıyla…

KOKUTARAK!..

yolu…

şehri…

ve tüm ülkeyi… 

https://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=974745&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&KOKMA





GÖÇEBE GİBİ YAŞAMAK

Bu şehirde yaşayan bizler “ufuksuz”uz.

Tıpkı Amasya’nın coğrafyası gibi.

Çıkalım şehrin meydanına. Bakalım uzaklara… ufka…

Ne kadar “uzağı” görebiliyoruz! ileriyi!

Dört yanımız dağ! çevrelenmişiz! kuşatılmışız!

Uzağımız yok! ufkumuz! ilerimiz! dolayısıyla da yarınımız!

Çünkü dağın ardını görecek “göz” yok bizde.

öngörümüz… tahayyülümüz… düşüncemiz… basiretimiz…

“Coğrafya kaderdir” sözü sanki Amasya için söylenmiş!

Amasyalı için!  

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=972500&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&G%C3%96%C3%87EBE-G%C4%B0B%C4%B0-YA%C5%9EAMAK



VALİ Mİ OLMAK İSTERSİN DÖNERCİ USTASI MI

Türkler, mesleklerden çok, pozisyonlara meraklıdırlar.

“Değerli” bir meslek sahibi olmaktan çok, “önemli” bir makam sahibi olmayı yeğlerler genellikle.

Vali, Avrupa’nın herhangi bir ülkesine gidip boş valilik kadrosu var mı diye iş arayamaz.

Ama dönerci ustası dünyanın her köşesinde mesleğini icra edebilir.

Ya da kuaför…

Oto boyacısı da…

Ama dediğim gibi bunun eğitimini görmek kaydıyla.

Ve dahi kendi tarzınızı, kendi markanızı yaratmanız şartıyla…

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=970198&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&VAL%C4%B0-M%C4%B0-OLMAK-





MESLEKSİZ GENÇLİK

Bu bir paradoks!

Bir mesleğiniz olmadı mı, kendi becerinizi, yeteneğinizi üretime dönüştüremediniz mi siyasetin/iktidarın/devletin gözünü gözlemek zorundasınız.

Zira bu kendi tercihimiz.

Çocuğunun meslek lisesine gitmesini öneren rehberlik öğretmeni arkadaşımıza velin verdiği cevap bu paradoksun anahtar cümlesi:

“Benim çocuğum geri zekâlı mı ki meslek lisesine gitsin.”

 http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=968526&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&MESLEKS%C4%B0Z-GEN%C3%87L%C4%B0K



BİR SINAVIN (KPSS) DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Tek çare siyaset aracılığıyla iş bulmak.

Onca yıl oku…

üniversite bitir…

hayal kur…

sonra siyasetçiyle kesişen yol…

 Trajedinin hası!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=967352&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&B%C4%B0R-SINAVIN-(KPSS)-




ŞEHİR VE HAFIZA
Amasya Lisesi’nin de kapatılabileceği ihtimalinden söz edildi geçenlerde bir kitabevinde. İhtimal dahilinde olması bile bu şehre ihanet olur. O okulda okuyanlara da... 

“Yıkmak, yapmak için de olsa daima zararlıdır. Hakiki yapıcılık, ilâve etmektir.” der Ahmet Hamdi TANPINAR.

Zira yıkmak ya da kurumun ismini ortadan kaldırmak, hafızayı silmektir. biriktirmemektir. 

geçmişi olmamaktır. 

ve geleneği 

ve tarihi…

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=965656&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3




BEN İYİ BİR İNSAN MIYIM


“Sınıfta hiç gereği yokken yanan lambaları söndürmeyen öğrenciler peki? 

Onlar iyi çocuklar olabilirler mi?”

Yine sessizlik!

“Ya o lâmbaları gereksiz yere yakan ÖĞRETMEN?

O diyebilir mi ‘ben iyi bir vatandaşım?’ diye…”

“Haaaayııııır!..”

“Diyemeeeeez!..”


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=964351&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3





"HARESE"


“Harese nedir bilir misin oğul?

Develere çöl gemileri derler bilirsin. Bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür. O kadar dayanıklıdır yani.

Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır, çiğnemeye başlarlar.

Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar.

Tuzlu kan, dikenle karışınca bu tat devenin çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer. Bir türlü kendi kanına doyamaz. Ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve.

Bunun adı haresedir.

Bütün Ortadoğu’nun adeti budur oğlum. Tarih boyunca birbirini öldürür. Ama kendini öldürdüğünü anlamaz.

Kendi kanının tadından sarhoş olur.”

Böyle söyletir Zülfü LİVANELİ, son romanı Huzursuzluk’ta Ezidi bilgesine.


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=962630&pt=ZEKA%C4%



SAYIN BAŞKANIM!

Hiç kuşkusuz şehrin her köşesinde yapılan çalışmaları görme imkânına sahip olmayabilir ve dahi haberdar olmayabilirsiniz.

Haberdar da edilmeyebilirsiniz.

***

Hiç kuşkusuz suçlamanın ötesinde gerçekten anlamaya çalışıyorum.

Yukarıdaki fotoğrafta görülen 20-25 metrelik bu mesafenin yaklaşık 4 aydır bu şekilde bırakılması “normal” midir?

Gecikmeyi gerektiren bilmediğimiz bir “ayrıntı” ya da “teferruat” mı var bilemiyoruz.

Konuya eğileceğinizi sokak sakinleri olarak umut ediyoruz.

Umut etmek istiyoruz.

SAYGILARIMIZLA…

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=961336&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&SAYIN-BELED%C4%B0YE-BA%C5%9EKANIM!











Hep ünlülerin aforizmalarını paylaşıyoruz.

Hep bir öteki üzerinden anlamaya çalışıyoruz hayatı.

Hep o aforizmalar üzerinden koşuyoruz.

Biz "yokuz" adeta.

Hayata dair söyleyecek bir sözümüz yok.

Bir anımız...

Biz hayalimiz...

Sadece bize ait olan...

Kendimize...

Bu kadar mı kuru hayatımız?

Bu kadar mı kısır?

Deneyin...

Ne kadar mümbit bir anlam dünyamız olduğunu anlayacaksınız.

Her şey kurulacak ilk cümleye bağlı.

Yazılacak ilk cümleye.

Ama sadece bize ait olan bir cümleye.

Kendimize...

Kendinize...

Deneyin göreceksiniz...




EŞKİYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLDU

Bütün mesele, Batı’nın şeytanlığına teşne halimizdir.

Batı’nın şeytanlığını, “modern barbarlığını” etkisizleştirecek bir “insanlık” medeniyetini, uygarlığını neden yeniden inşa edemediğimizin hesabı vermeli önce.    

Hepimiz Yusuf Peygamber’i yoldan çıkarmaya çalışan Züleyha’yı suçluyoruz.

Züleyha’yı kınıyoruz!

Peki ya Yusuf’un kurulan tuzağı boşa çıkaran ahlâkı…

Kendisine kurulan tuzak karşısında “davranışa dönüşen” imanı?

Biz Müslümanların Yusuf olmaya niyetimiz yok.

Hepimizin düşmanı, “tuzak kuran” Züleyha…

Alın size modern dünyanın Züleyha’sı, Batı…

Tuzak kuran.

Peki ya Yusuf nerede?

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=929886&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&E%C5%9EKIYA-D%C3%9CNYAYA-H%C3%9CK%C3%9CMDAR-OLDU-




MÜSLÜMANLIK ÖLDÜ(MÜ)


Anlıyoruz ki Müslümanlık öldü!..

Evet öldü!

Eğer ölmeseydi böyle olur muyduk?!

Ölmeseydi Müslümanlık, Müsmanlığımız ölmeseydi, birbirimizin gırtlağına sarılır mıydık?!

Öldü Müslümanlık!

Öleni diriltemeyiz artık… Zira ölen dirilmez… Dirilemez...

“Bu dünyada” mümkün değil öldükten sonra dirilmek.

Bu dünya da doğulur ve ölünür…

Doğmakla açılan parantez, ölümle kapanır.

Mesele, açılan parantezin nasıl kapandığıdır.   

İslâm’dan söz etmiyorum… İslâm’la bağını koparmış Müslümanlığımızdan söz ediyorum.

Ölen Müslümanlığımızdan…   

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=928241&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&M%C3%9CSL%C3%9CMANLIK-%C3%96LD%C3%9C(M%C3%9C)





RUHSUZ EĞİTİM (2)

Eğitim sistemimiz ruhunu kaybetti!..  ruhu yok!..

Hayal kurduramıyoruz çocuklarımıza…

Ülkeye dair bir hayali yok çocuklarımızın…

İnsanına dair bir hayali…  

insana… 

insanlığa dair…

***

“Derdi” yok çocuklarımızın… 

dertleri yok… 

rahatsız edecek dertleri… 

kendine dair bir derdi…  

ülkesine… 

dünyaya…

***

Dert… 

yürütecek olan… 

yola çıkaracak… 

yolculuğa… 

hedefe kilitleyecek…

hedefe varmadan rahat edemeyecek bir ruhu aşılayamıyor eğitim sistemimiz çocuklara.  

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=926523




RUHSUZ EĞİTİM (1)

Kimse, benim çocuğum “nasıl” diye sormuyor.

Meselâ saygılı mı? paylaşımcı mı? yardım sever mi? ya da uyumlu mu?

“Çocuğum nezaket sahibi mi?” diye soran hiç olmadı meselâ.

kibar mı? kaba mı?

arkadaşlarının haklarına saygılı mı?

Meselâ beslenme saatlerinde yiyeceğini paylaşıyor mu?

Arkadaşlarıyla alay ediyor mu? sakatlığıyla meselâ… topallığıyla… aksanıyla…

Hayır!.. hiçbir veli sormuyor!..

Tek gündem çocuğun başarısı… çocuğunun… 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=924994&pt=ZEKA%C4%B0%




Sadece öğretiyoruz/öğreniyoruz …

Şeylerin “bilgisine” sahibiz.

Peki ahlâkına?!

O bilginin/bilgilerin ahlâkına sahip olsaydık yakar mıydık onca kızımızı?!

Adana’daki yurtta yanan kızlarımızı diyorum.

Ve dahi o yurdun açılışında, işletilişinde, denetlenişinde dahli/yetkisi/imzası olan herkesin iş ahlâkını diyorum…

Bir yurdun/pansiyonun hangi özelliklere sahip olması gerektiğine dair yönetmelikte her türlü “bilgi”, detay mevcut.

Evet her türlü teknik bilgi ve detay….

Peki o bilgileri uygulayacak iş ahlâkı mevcut mu?

Kimse iktidar(lar)ı suçlayarak günah çıkaramaz.

Hele hele bunu siyasi polemik konusu yapmak bir başka ahlâksızlıktır.

Bizim ortalama insan kalitemiz bu.

Bir “faydayı”, “çıkarı” elde etmek için her şeyi bir kenara bırakıveriyoruz!





RUHSUZ EĞİTİM

Kimse, benim çocuğum “nasıl” diye sormuyor.

Meselâ saygılı mı? paylaşımcı mı? yardım sever mi? ya da uyumlu mu?

“Çocuğum nezaket sahibi mi?” diye soran hiç olmadı meselâ.

kibar mı? kaba mı?

arkadaşlarının haklarına saygılı mı?

Meselâ beslenme saatlerinde yiyeceğini paylaşıyor mu?

Arkadaşlarıyla alay ediyor mu? sakatlığıyla meselâ… topallığıyla… aksanıyla…

Hayır!.. hiçbir veli sormuyor!..

Tek gündem çocuğun başarısı… çocuğunun… 


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=924994&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&RUHSUZ-E%C4%9E%C4%B0T%C4%B0M-(1)





Siz hiç sarrafın bağırdığını duydunuz mu? 

Kıymetli mali olanlar bağırmaz.

Zerzevatçı bağırır, ama kuyumcu bağırmaz.

Eskici bağırır, ama antikacı bağırmaz.

Düşünen bağırmaz.




İNSANLAR İKİYE AYRILIR

“Güçlü”den yanayız hep.

“güç sahibi” olandan yana.

zor sahibi olandan

zorbadan…

Oysa zorba, haklılığını “hak” üzerinden değil, güç üzerinden devşirir…

İkbal, güçlünün yanında olmaya bağlı!

İktidarın!..

“Güçsüz”den yana olanlar kaybetmeyi göze alanlardır.

yalnız kalmayı…

yalnızlaşmayı göze alanlar…   


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=922340&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&%C4%B0NSANLAR-%C4%B0K%C4%B0YE-AYRILIR




Çocuğuna otomobil değil, bir şarkı, bir şiir bırak. 

aşağı mahallede gördüm arabalar eskiyor. 

Murat Menteş (@Muratmentesh)

***

“İslam'ı küçültüp küçültüp cüzdanına ve şarjörüne doldurmak.
İşte asıl alçaklık ve ihanet budur.
Murat Menteş #terörehayır”
TWİTTER.COM|EKLEYEN: MURAT MENTEŞ



ÖLÜM

Modern tıp öleni, ölmekte olanı uzaklaştırıyor sevdiklerinden…

Yoğun bakım odalarında ölümle başbaşa bırakılıyor ölüm yolculuğuna çıkanlar…

tecrit  ediliyor…

yalnız…

tek başına…

yakınlarından uzak…

sevenlerinden…

Makinelere bağlı…  kablolarla… hortumlarla…

Monitörlerde çizgiler… akıyor ekran boyunca… kırık kırık… bazen düz…

Dijital sesler… dijital görüntüler.

Ölüm dijitalleşiyor…

Komşu sıcaklığından uzak…

sevdiklerinden…

Tecrit edilmiş olarak…

Ölüm korkunç olan artık…   

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=880188





ÖĞRETMENİN BUGÜN NASILDI

Annenin, akşamın alaca karanlığında montunun fermuarını çekerken 2. sınıfa giden çocuğuna sorduğu ilk soru:

“Öğretmenin bugün nasıldı?! Sınıfın neresinde oturuyorsun?”

Ne desin çocuk!..

Ya da ne diyebilir!..

İyi?!

Kötü?!..

Hangisi?

***

Çocuğa göre “iyi” öğretmen kimdir peki?

Ya da “kötü” öğretmen?..

Sınıfın önünde oturtursa “iyi”, arkalarda oturtursa “kötü” mü?

***

Öğretmenine “iyi” ya da “kötü” notu veren öğrenci!..

daha altı ya da yedisinde…

“çocuk!..”

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=919879&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&%C3%96%C4%9ERETMEN%C4%B0N-BUG%C3%9CN-NASILDI




ZULMEDEN BİZDENSE BEN BİZDEN DEĞİLİM

“Zulmeden bizdense, ben bizden değilim.” demişti Gazze’de İsrail buldozerleri tarafından öldürülen Amerikalı bayan aktivist Rachel Corrie.

23 yaşında hem de…

sırtını dönmüştü “biz”ine…

yalnız kalmak pahasına.

Zira yalnızlığı göze alabilenlerdi “hakikat arayıcıları.”

tekliği göze alabilenler…

tek başına kalmayı…     

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=918236&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&ZULMEDEN-B%C4%B0ZDENSE-BEN-B%C4%B0ZDEN-DE%C4%9E%C4%B0L%C4%B0M




İSLÂM COĞRAFYASINDA AKIL YİTİKLİĞİ

“Aklı olmayan” bir Müslümanlıkla karşı karşıyayız!

“Düşünme” ve “ders çıkarma” yeteneği kaybolmuş bir Müslümanlıkla!..

Barış inşa edemeyenlerin Müslüman olmaya hakları da olmasa gerektir...

Aynı peygamberin ümmeti olmaya da!..   

İslam coğrafyasına Batılı koalisyon uçakları barış getirecekse eğer, önce biz Müslümanlığımızdan utanmalıyız. 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=916288&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&AKLETMEYEN-M%C3%9CSL%C3%9CMANLI%C4%9EIMIZ



NASIL ÇIKARCI OLUYORUZ


Veli telefonda:

“Hocam, çocuk ağlıyor. Ödevini yapamadı da… Öğretmenim kızar diye hani.”

Ya da:

“Misafirliğe gitmiştik de çocuk ödevini yapamadı. Şimdi de ağlıyor.”

E ağlayacak tabi…

Çocuk sorumluluğunun idrakinde…

Veli de çocuğundaki bu idraki, “babalığını/yetkinliğini/gücünü kullanarak yok etmeye çalışıyor. 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=914052&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&NASIL-%C3%87IKARCI-OLUYORUZ



OKUMAMIŞ ANNELERİMİZİN İRFANI


“Babam yok benim.” dedi kız öğrencim.

“Nerede ki?” dedim aptalca…

“Öldü!” dedi, düşmüş bir suratla… ağlamaklı...

Dondum!

kızdım kendime.

kahrolası düşüncesizliğime.

dengesizliğime…

cehaletime… 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=913555&pt=ZEKA%C4%B



DÜŞMANSIZ YAPAMAZ OLDUK

İrademizi teslim ettik lidere…

politik liderlere…

ve cemaatçi…

mezhepçi…

O liderlerin işaret ettiklerine düşmanız artık!..


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=912267&pt=ZEKA%C4%B0%20G%



Dindarlık hangi yaramıza merhem olacak?

LEVENT GÜLTEKİN

Ülkede, bütün sorunlarımızı dindarlıkla çözeceğini düşünen insanlar artık her yerde söz sahibi.

Herkes dindar olursa ülkede hiçbir sorunun kalmayacağını sanıyorlar.

Çünkü dindar insanların ahlaklı olacağını, dinin bu insanlara Allah korkusu aşılayacağını ve dolayısıyla bu şekilde bütün sorunların üstesinden geleceklerini düşünüyorlar.

http://www.diken.com.tr/dindarlik-hangi-yaramiza-merhem-olacak/



En kalın perdeler insanların kendi vicdanlarının üzerine örttükleri perdelerdir, hemen ardından siyasetin yukarıdan aşağıya telkin ve talim ettiği perde suretindeki özsüz ve içeriksiz önyargı duvarları gelir, sonra da elde var bir kabul edilen o sözde açıklık ve kesinlik daha ilk adımda karartmaya dönüşür, vicdan öyle baskılanır ki kımıldamaya dahi mecali olmaz, öteki bir çırpıda yabancılaşır, düşmanlaşır, farklı olan, karşıt olan yok edilmesi gereken birer yaratık, mide bulandırıcı birer böcek gibi görünür ve çıkan hengâmede mazlumların çığlığını duyan olmaz.

Türkiye’nin tarihi, ne yazık ki biraz da işitilmeyen çığlıkların tarihidir. Hınçtan beslenmek zayıflık olduğu halde insanoğlu nefsin azmanlaşmasına izin verip bugün onlar, yarın biz der durur. Öncelikle bu kalın perdeler kaldırılmalı, o muhkem önyargı duvarları yıkılmalı. 

(Dücane Cündioğlu)




NAMAZ BİR FİRARDIR

Firar...

Yani kaçış...

Allah'a doğru...

Dünyadan kaçış...

Dünyanın bizi kendine bağladıklarından.

Dünyanın bize ettiklerinden...

Savaşlarından...

Zulümlerinden...

İnsanın insana ettiğinden kaçış...

İnsanın insana nadanlığından...

nobranlığından...

kabalığından...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=714831&pt=ZEKA%C4






KANTİN

Sonra bir anne geliyor elinde çocuğuyla.

O da ilerliyor kuyruk boyunca...

Eğiliyor kantin tezgâhına...

Öğrenci Kuyruğun en önünde iki yetişkin!..

Dede sağında kuyruğun, anne solunda...

Boğmuşlar sıradaki öğrencilerin önünü...

İki "yetişkin!.."

İki "güçlü!.."

Gasp ediyorlar onca çocuğun hakkını!..

Onca çocuğun...

Onca güçsüzün...

Zayıfın... 


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=416172



Ey can! Güneş herkesin üzerine eşit doğar ama; Gül başka, leş başka kokar.
(Hz. Mevlana)





Diyor ki OECD;

Ey Türkiye!

65 ülkenin 15 yaşındaki çocuklarının Fen bilimleri sıralamasında 43.’sün!

Matematikte 44.’sün!..

Genel başarı sıralamasında 45.sin!..

Ve kendi dilini okuyup, anlamada ve yorumlamada 42.’sin!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=825331&pt=ZEKA%C4%




KURUNUN YANISIRA YAŞ DA(MI) YANMAKTA

Nereden başlayıp, nasıl söylemeli!

Nasıl dile getirmeli.

İhanetle sadakat kavramları öylesine dillerde pelesenk olmuş ki kuracağınız bir cümleyle “sadık” da olabilirsiniz “sabık” da.

Siyasetin günlük diline teslim olduğumuz da ne çok yok edilecek “hain” var!

Ve sövülüp, küfredilecek!

Daha dün kol kola olduklarımız ne çabuk “hain” oluverdiler!

Hemen yanı başımızdakiler!..

Alt ya da üst katımızdakiler…

Daha yeni, daha bugün, daha şimdi gibi bir zamanda/mesafede dost olduklarımızı nasıl da çıkarıverdik hayatımızdan!..  

***

“Eğer” der bir düşünür, “vatan sizin zihninizde satılabilir bir şeyse, karşınızdakinin de vatanı satabileceğinden şüphe edebilirsiniz.”

Hiç mi mümkün değil?

Yani vatana ihanet!..

vatanı “satmak!”

Hiç kuşkusuz mümkündür.

Ancak istisnalardan söz edebiliriz bu konuda. Öyle olması gerekir. Öyle de olmalı.

Mesele satanların azlığında değil, çokluğunda!

Yani bir ülke düşünün ki on binlerce ve hatta yüz binlerce vatan haini var ortalıkta!

Ya da olduğu iddia edilmekte!..

Ortada bir problem yok mu sizce?

Ya da olmalı değil mi?

On binlerce, yüz binlerce vatan haini üreten bir millet olmak utanç verici olmaz mı?!

Bir sistem/devlet/millet nasıl olur da kendini “ele geçirecek” bu kadar “haini”, “satılmış”ı bağrında besleyip büyütebilir.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=908989&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&KURUNUN-YANISIRA-YA%C5%9E-DA(MI)-YANMAKTA




EDEP YA HÛ!..

Tasavvuf ehlimizin dilinden düşürmediği bir duadır “Edep ya HÛ” nidası…

Halkın sokak dilinde kabalaştırılmış “yahu” ünlemesinden söz etmiyorum elbet de.

Sözünü ettiğimiz “HÛ”dan maksat “O”; “O”dan maksatsa  Allah’tır…

“Edep Ya HÛ” nidası, “Edep ya Allah!..” manâsındadır.

“Edeplendir bizi ey Allah’ım!..”

“Terbiyelendir bizi ey Allah’ım!..”

***

O zaman seslenelim Yaradan’a:

“Önce” edebi öğret bize ya HÛ!..

yaptığımız her işin “önce” edebini…

ama her işin…

her mesleğin…

her makamın…

her rütbenin önce “edeb”ini öğret bize…

terbiyesini…

ve ahlâkını…

Öğret bize ya HÛ!.. 


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=905650&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&EDEP-YA-H%C3%9B





'Asıl marifet buluttaydı ama herkes yağmura şiir yazdı...'
Cahit Zarifoğlu



BAŞA DÖNMEK


Paranın, yani zenginliğin “gereksiz”liğinden söz etmiyorum.

Makamın, mevkinin, rütbenin ve de ünvanın da.

Sözünü ettiğim, tüm bunları elde ederken “neler”den vazgeçtiğimizdir.

Paraya, makama, mevkiye, rütbeye, ünvana ulaşırken neleri “harcadığımız”dır mesele.

“Nelerimizi” harcadığımız…

nelerimizi yok ettiğimiz…

hangi değerlerimizi…

inançlarımızı…     

ilkelerimizi…

ve hatta imanımızı…

***

Elde etmek, ele geçirmek için “yok” etmek!..

Gücü, yani iktidarı, yani makamı ele geçirmek için yok etmek!..

Ortadan kaldırmak…

“Can”ı…

“canlı”yı…

“insan”ı…

***

“Başa dönmek”tir bunun adı…

İnsan olmadan önceki halimize.

“Beşer” halimize…

“Vahşi insana!..

Hani şu meleklerin Allah’a: “Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?”  dedikleri halimize!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=905209&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&BA%C5%9EA-D%C3%96NMEK




- Niçin bu ülkede meydan okuyanlar ile insanın canına okuyanlar çok, ama kitap okuyanlar pek yok?

- Kitap yalnız başına okunur da ondan.

D. Cündioğlu


22-07-2016

"Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun."
 (Kur'an'dan)

O zaman denilebilirki, "yiğitlik, size zulmedildiğinde de adil davranabilmektir."




22-07-2016

Bana hangi % 50'den yanasın diye sorsan ey talib, derim ki: Birlik ahlakından ayrılma; bölmek çiğlik alametidir, birlemekse kemal.

 

% 50 bir yanda, % 50 diğer bir yanda. Cenab-ı Hak bu halka bu iki karşıt parçayı birden kucaklayacak bir irfan ve basiret nasib etsin!

 

Yığın psikolojisi aldatıcıdır, gevezelikten uzak durup kendini yetiştirmeye bak.



19/06/2016
HADDİNİ BİLMEZ ARDA TURAN

Haydin hep beraber “yuhalayalım” Arda’yı!..

İspanya-Türkiye futbol karşılaşmasında “taraftarlarımız”ın yaptığını!..

Hak etti çünkü!..

Sen Türkiye’de yıldızlaş…

Bir “marka” ol…

Sığma Türkiye’ye…

Sığama...

Önce Atletico Madrid’e git...

Sonra da Barcelona’ya transfer ol...

Hadsiz!..

Haddini bilmez!..

Türkiye’nin “futbol çöplüğü”nde gezinmek varken, dünya futbolunun iki “dev” takımına transfer ol!..

Yıldızlar topluluğuna dahil ol!..

Seni gidi kendini bilmez seni!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=891181&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&HADD%C4%B0N%C4%B0-B%C4%B0LMEZ-ARDA-TURAN




Orucun açların ve yoksulların halini anlamakla ilgisi yoktur. Öyle olsaydı, oruç yoksullara da farz kılınmazdı.




Orucu nasıl tuttuğun önemli değil, önemli olan orucu nasıl açtığın. Bir düşün bakalım, orucu, açarken de tutabiliyor musun?

 

 

Yoksullarla eşitliği oruçta arama ey talib, sahur ve iftarda yoksullarla eşit misin, sen önce ona bak.



Yeme içme orucu tutmak kolay, fakat hased, kin, nefret, intikam, öfke, şiddet orucu tutmak çok zor.





KORKUN SAVAŞLARIN YETİM BIRAKTIĞI ÇOCUKLARDAN


Bütün dünya korkmalı babasının “kan”ına tanıklık eden bu çocuktan.

Ve dahi daha nicelerinden…

O çocuğun dökeceği kandan korkmalı bütün yeryüzü…

Bir birini utanç verici barbarlıklar içinde yok eden Müslümanlar korkmalı önce o çocuktan…

“kendi” çocuğundan...

Müslümanların aşağılık etnik ve mezhepçi milliyetçiliklerinden bir “paylaşım” ve “bölüşüm” hikâyesi çıkaran emperyalizmin inşacıları da korkmalı elbet…

Müslümanların acziyetini, cehaletini, egosunu kullanan Amerika korkmalı…

İngilizler de korkmalı…

Fransızlar…

Ruslar…

İsrail…

ve dahi İran.

“Müslüman” İran…

ve “seyirci” kalan herkes…

susan…

sesini çıkarmayan…

çıkaramayan…  

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=888993&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&KORKUN-SAVA%C5%9ELARIN-YET%C4%B0M-BIRAKTI%C4%9EI-%C3%87OCUKLARINDAN




ARMUT DİBİNE DÜŞER

O çocukları suçlamıyorum…

Asla…

Onlar belki bu toplumun en masumları…

Onlar bu toplumun elinde yoğruldular…

Biz onları bu hale getirdik…

Biz… anne-babalar… öğretmenler… ve eğitim sistemi... 

özellikle eğitim sistemi!..

“Armut, dibine düşer.”

dibine…

yani ağacın dibine…

kendi ağacının dibine…

gövdenin… gövdesinin…

kendini var edenin dibine…

hemen eteğine…

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=886280&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&ARMUT-D%C4%B0B%C4%B0NE-D%C3%9C%C5%9EER



Selahattin Demirtaş’ın tarihî hatâsı

7 Haziran 2015’ten sonra Demirtaş ve ekibinin danışacağı vasat bir Kürt aklı, doğru olanı, yapılması gerekeni söylerdi. Biraz tarih bilgisi olup biraz da dünyadaki benzer sorunların gelişim seyrinden haberdar olanlar, Kürtlere “aman ha, aman ha, sakın ola ki şiddet tuzağına düşmeyin” derdi.

http://www.serbestiyet.com/yazarlar/abdullah--kiran/selahattin-demirtasin-tarihi-hatasi-691931




BENCİL KRALLAR


Bu velilerin yarattığı krallar, çok da insani olan üzülmeyi, yokluğu, imkânsızlığı, sabretmeyi, hasret çekmeyi, mücadele etmeyi, beklemeyi bilmiyorlar, öğrenemiyorlar.

Oysa insanın anlam dünyasında ne kadar da olgunlaştırıcı, kişiliği kemale erdirici kavramlardır bunlar.

Bunları bilmemek, üzülmeyi, yokluğu, imkansızlığı, sabretmeyi, hasret çekmeyi, mücadele etmeyi, beklemeyi bilmemek, ne de çok “insan” olmayı eksiltici şeylerdir.

Anne-babaların, hayatla yüzleştirmediği, kendini idare edemeyen, ihtiyaçlarını kendi karşılayamayan, sorun çözme yeteneği zayıf kralları, hayatlarından anne ve babalar çekilince ne kadar da etkisiz-yetkisiz-zavallı ve bakıma-yardıma muhtaç zavallıya dönüşeceklerdir.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=885696&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&BENC%C4%B0L-KRALLAR-(*)




ŞAŞAKALMAK

Yaşarken değil, ölünce kıymetli oluyor insan!

Siz, devletin ya da iktidarın ya da işverenin ihmalinin kurbanı olun ki, ölün ki bir iş kazasında, protesto etsinler!..

Ölün ki STK’lar sokaklara dökülsünler!.. “ilerici” dernekler… örgütler… vs…

Ölün ki sendikalar meydanları doldursunlar!...

Siz bir ihmalin kurbanı olun ki, muhalifler alanlarda haykırsınlar:

“Sen ölmedin!..”

“Sonsuza kadar yaşayacaksın!..”

“Katil iktidar!..”

“Vahşi kapitalizm!” vs…

Kerameti makamda görenler makamlarını kaybedince ebediyyen adamlıklarını da kaybederler.




BEBEVEYNLER

“Yok” nedir bilmiyor yeni nesil çocuklar.

Yok nedir!

ya da yoksunluk…

dolayısıyla da yoksulluk.

***

Yoksunluğunu bilmeyen, kibrin de sahibi olur.

İnsanı olgunlaştıran, kibirden uzaklaştıran, tevazu sahibi yapan yoksunluğunu bilmesidir oysa.

fakr’ını bimesidir.

aczini…

acziyetini…

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=880224&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9



Sahipleneni az diye hakikate hürmet etmekten vaz mı geçeceğiz?




SORGULAMAYAN İMAN


Müslümanlığımız yetmiyor ilkelliklerden rahatsız olmamıza…

kabalıklarımız, hoyratlıklarımız, rahatsız ediciliğimiz  Müslümanlığımızın bir rüknü, bir vasfı gibi adeta…

Müslümanlığımız, milliyetçiliğimiz, ideolojimiz olumsuzluklar karşısında dik durmaya yetmiyor.

İtiraz edemiyoruz…

Müdahale edecek bir imanın sahibi de değiliz maalesef…

Müslümanlığımızı, ideolojimizi, milliyetçiliğimizi sadece “kimlik olarak” kullanıyoruz.

“Kullanıyoruz” dini!.. siyaseti!.. ideolojiyi!.. partiyi!.. utanmadan…

Yoksa bu halde olur muyduk?

Bakın ülkenin haline…

Ölüm ve vahşet üreten Müslüman dünyasının utanç verici haline…  

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=879427&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&%C4%B0T%C4%B0RAZ-EDEMEYEN-B%C4%B0R-



Hakikatten yana olacaksan yalnız kalmayı göze alacaksın.










Önce yoldaş, sonra yol (er-refîk sümme't-tarîk) Siyasette yoldaş yolu değil, yol yoldaşı belirler, yol değiştikçe yoldaşlar da değişir.











Kask nereye takılır?

Yani motosiklet sürerken?

başa?..

kola?!..

dirseğe?!

hatta bileğe?..

kurbanlık koyunun başına?!

Hangisi korunmaya değer? baş/beyin? dirsek? bilek? ya da kol?

komedi gibi!..

dalga geçer gibi insan aklıyla…

zekâsıyla…

“Aptallık yarışı”na çıkmış gibiyiz.













Kaldırım yeni yapıldı.

Önce ırmak boyundaki çamları kestik. Cascavlak bıraktık suyun kenarını. 

Kaldırım inşaa ettik engellilere hürmeten...

Yağan yağmur bir başka gerçeği çıkardı ortaya.

Kaldırım plânlamadaki zihinsel engelliliğimizi!..

Yağmur yağdığında yolda birikecek suyu hesap edemeyen bir mühendislik zekâmız var...

Olsun!.. 

Üç gün sonra kaldırımı söküp, yolda biriken sular için oraya bir boru koyarız! 

Bu kadar basit!..

Göçebe bir zihin şehri imar etmekten bihaberdir elbet.

Zira göçerliğin bir kalıcılık iddiası yoktur.

bir gelecek tasavvuru da.
 
Kentli olmak, göçer zihniyetinden kurtulmakla mümkün.

 


SİYASETSİZLİK


Günlerdir taciz olayını tartıştı Türk siyaseti...

Tacizle kirlenen/kirletilen vakıflar...

Geçmiş medeniyetimizin sembolü kurumumuz…

Ve bir “bayan”a sözle “cinsel taciz çağrışımı” uyandıracak cümleler kuran, kurabilen siyasi liderler!.. 

Meclis kürsüsünün, siyasi parti gruplarının, yani Türkiye siyasetinin "adi suç" kapsamındaki bir cinsel taciz olayını günlerce tartışmaya teşne olması hali “utanç” vericidir. 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=874579&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&S%C4%B0YASETS%C4%B0ZL%C4%B0K








Ey ağaç kesilince meydanları dolduranlar! 
Ey STK'lar! 
Ey siyasi partiler!..
Ey İşgüvenliği kurumları/uzmanları!..
Ey yerel basın!.. 
Ey yetkililer!..
Ey Amasyalılar!.. 
Dozerin içindeki "canlı", eylem için yeteri kadar bir "değer" ifade etmiyor muydu?!




KÖYÜN İTLERİ KÜS OLSALAR DA KURDU GÖRÜNCE BİRLEŞİRLER…


Evet…  tam da böyle söylüyor Uygur atasözü.

“Bizim köyün itleri birbirine küs olsalar da kurdu görünce bileşirler.”

unuturlar küslüğü…

yani düşmanlığı…

itler dahi…

bir mecaz değil bu…

bir benzetme…

ya da teşbih…

köpeklerden de alınacak dersler vardır…

Allah, kullarına mealen “Çevrenize ibret nazarıyla bakınız.” demiyor mu?

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=869993&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3



BİLGİ HAMALI ÇOCUKLAR


Velilerin kahır ekseriyeti, çocuklarının “kişiliği”yle ilgili değiller.

 “olgunluğuyla…”

 “yardımseverliğiyle”

edep ve terbiyesiyle…

sorumluluk duygusuyla

sosyal ilişkileriyle…

***

tek ölçü  başarı... yüksek not... yani sayısal… niceliksel...

Çocukların “değeri”, başarıları üzerinden artıyor ya da düşüyor.

aldıkları not üzerinden…

sayılar üzerinden!.. borsa gibi…

Çocuğu değerlendirirken “miktar” önemli.

kaçıncı? kaç yanlış? kaç doğru? kaç net? kaç puan?

vs. vs. 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=869371&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL



NEFRET GALEBE ÇALDI

Nefret galebe çalıyor akla.

Yok ediyor aklı.

Erdemi...

Bilgiyi...

Bilgeliği...

Düşünceyi.

Tefekkürü.

Ahlâkı.

Ve dolayısıyla insanı.

Ve insanlığı...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=649490




LİDERLERİNE HAPSOLMUŞ YIĞINLAR


Tam bir akıl tutukluğu yaşıyoruz…

İç siyasetin körleştirdiği bir akıl bulanıklığı.

Herkes ideolojik dünyasında hapis.

kendine çekildi herkes...

içine... 

Hapsetti kendisini...

hücresine...

mağarasına...

penceresiz...

dolayısıyla ışıksız...

yani karanlık... 

Karanlıkta göremez insan...

seçemez... 

ne renkleri...

ne güzellikleri...

yani insanı...

hakikati…

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=868272&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9





Bir öğrencim :

"Eğer ödevimi bitir(e)mez de yatmak istersem, babam,

‘Ödev senin sorumluluğun. Bitirmeden yatmamalısın. Uykusuzluktan ölmezsin değil mi?

Sorumluluklarını şimdiden yerine getirmemeye alışırsan, hayatta başarılı olman söz konusu olamaz.

Sorumlulukları için uykusuz kalanlardır hayatta başarılı olanlar,' diyor." 



ÖĞRETMEN TERBİYE EDENDİ


Artık değişti her şey...

Zamane velisi önce öğretmeni "terbiye" ediyor...

"zararsız" hale getiriyor!..

sonra çocuğu teslim ediyor.

Hayır teslim etmiyor.

Asla!..

Korkarak bırakıyor...

Zira öğretmene güvenmiyor!..

Çocuğunun her an zarar görebileceği kaygısı taşıyor...

öğretmenin çocuğuna zarar verebileceği kaygısını...

çocuğunu ihmal edebileceği korkusunu... 

öğretmenin sınıftaki "ses tonunu" sorguluyor veli.

kullandığı dili...

hangi öğrenciyle daha fazla ilgilendiğini...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=866838B0


Okulun açılışında bana koşan öğrencilerim...


NEWROZ

O gün akşam on dokuz  ana haber bültenlerinde Erzurum Sıkıyönetim Komutanlığı'nın bildirisi okunuyor Erzurum radyosunda:  

“21 Mart’ta sokaklarda Nevruz gerekçesiyle ateş yakılması, yakılan ateşin üstünden atlanması yasaklanmıştır.”

*** 
O gün Newroz ateşi yakıp üstünden atlamayı yasaklayan devlet, yıllar sonra Newroz'un, Türkler tarafından yüzyıllarca kutlanan bir geleneğe sahip olduğunu hatırlıyor!

Ve bugün şehir meydanlarında devlet, bazı bakanları ya da valileri aracılığıyla ateş yakıp, üstünden atlıyor!.. 


http://www.zekaigorgulu.com/?pnum=42&pt=NEWROZ



Ayarı kaçmış ezanların kulağı rahatsız etmesinin sebebi, gerçekte insan sesinin yokluğu.
Duyulan bir teneke sesi.
Metalik bir ses.
Ayarı kaçmış teknik ses.
Cumhuriyet dindarlığının sesi.
Bugünün sesi.
Modernliğin sesi.

Vasatın yani.

Minarelerde ezan okunmuyor, çalınıyor çünkü.

http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com.tr/2012/08/cumhuriyet-ve-dindarlk.html


Mutlak trajediler                       

 (Atasoy Müftüoğlu)

İslami varoluş bilincine sahip olan sorumluluk sahibi Müslümanlar, bütün bir dünyayı tanır ve bu dünya üzerinde kendi sistemlerini nasıl inşa edebileceklerine, bu sistemi nasıl gerçekleştireceklerine ilişkin bir yol belirlerler.

İslami varoluş bilincine sahip olmayanlar ise, küresel sistem tarafından dünyayı ve olayları nasıl tanımlamaları isteniyorsa, dünyada nasıl yaşamaları isteniyorsa o yönde hareket ederler. Bu konuda nesne ya da eşya muamelesine maruz kalmakta bir sakınca görmezler.

Sorumlu özne gerçeği görür, gerçeğin peşinde koşar, sorumsuz nesne ise, hiçbir şeyi doğru göremez.

http://www.ufkumuz.com/mutlak-trajediler-10566yy.htm



ŞİMDİ

Şımarma, akşamı olan bir günsün sen!
* * *
Bağışlamak unutmaktır, unutmaksa vazgeçmek, suçtan ve suçludan: geçmişten. Lâkin vazgeçmek mangal gibi değil, su gibi yürek ister.
* * *
Başkalarını suçladıkça aynanın senden uzaklaştığını farketmiyor musun?
* * *
Dünyayı bir tek kendinden ibaret zanneden, sözcüklerin de bir tek anlamı olduğunu zanneder.
* * *
İnsan inanabileceği gerçek-dışılıkları inanamayacağı gerçeklere yeğler.
* * *
Zayıf zekaların bir konu üzerinde yeniden düşünebilme becerisi yoktur, bu nedenle dogmatik olmaları kaçınılmazdır.
* * *
Geçmişi yüceltmek, şimdi'nin hakkını veremeyenin tesellisi.

http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com.tr/2015/12/simdi.html




SAVAŞLARIN AHLÂKI YOK ARTIK


Yeni perdenin adı PKK, PYD, IŞİD ya da DEAŞ...

"Örtü"nün, "örten"in adı Sur... İdil... Cizre... Silopi... Nusaybin, Şırnak vs

Suruç oldu düşmanı gizleyen örtü...

İstanbul Sultanahmet oldu...

Ve son olarak da Ankara Kızılay...

***

Perdenin arkasında Ortadoğu yeniden bölüşülüyor...

Türkiye, "kahrolsun iktidar", "kahrolsun muhalefet", "kahrolsun paralel yapı" nidaları eşliğinde dışarıda tutularak.

ve kendi içinde kutuplaşarak...

bölünerek...

parçalanarak...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=863886&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%



PKK FAŞİZMİNİN SUSTURDUĞU SOSYALİSTLER


Emeğin kutsanmas üzerinden kendilerine kimlik ve siyaset üreten sosyalist Sırrı Süreyya ÖNDER'le Ertuğrul KÜRKÇÜ, iki kardeş halkın çatışmasında devrimci haysiyetlerini bir yana bırakarakarak Kürtçü faşizmin bayraktarlığını yapmaktalar.

Kardeş halkların çocuklarının bir birini katletmesinde çatışmadan yana taraf olan bu iki sosyalistin(!) üzerine, emekçi halkların çocuklarının kanı sıçramıştır. 

12 Eylül faşizminin işkence tezgahından geçmiş Sırrı Süreyya Önder'in "Kürtçü" faşizme karşı sessizliği ise utanç vericidir.
http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=399254

Hendek ve Ötesi

Kürdistan sokaklarında hendekler kazarak, mayınlar tuzaklayarak sürdürülen gerilimin Kürdistanlılara ölüm, acı ve yıkım getirmesinin ötesinde bir sonucu yoktur, olmayacaktır.

Adına “Öz Yönetim” denilen yeni yöntemin, Kürdistana daha fazla özgürlük getirmeyeceği, acıları derinleştireceği görülmelidir. Bu tarzın Kürdistan gerçeği ile örtüşen bir yanı yoktur.

Cizre’de Silopi’de Nusaybin’de, hendeklerle çevrilen herhangi bir yerde, iki gün halk arasında yaşamaya gücü ve cesareti olmayan, Türk Solu’ndan ithal eski tüfek kimi marksistlerin hendek siyasetini yüceltici sözleri ciddiye alınmamalıdır. 

http://www.ufkumuz.com/hendek-ve-otesi-12034yy.htm


VE ÇOCUK SUSUYOR

Şehrin meydanındaki Atatürk Anıtı'nın önünde dizilmiş on üç kişi.

Dördü kadın.

Geri kalanı erkek!

Çelenk koydular anıta.

Saygı duruşunda bulundular Ata'nın huzurunda... ve gittiler.

8 Mart Dünya Kadınlar Günüydü.

Kadınlar gününde, kadınların neredeyse üç katı erkeğin katıldığı bir tören.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=647250



REDDİ MİRAS (MI)

Belediye otobüslerinden inen kızlı-erkekli grup yürümüyor akıyor adeta okula ve ara sokaklara doğru...

Bir haytalık yürüyüşlerde...

Ölçüsüz, terbiye edilmemiş...

Sözcüklerde bir hoyratlık...

Kabalık...

Küfür hatta...

Rahatsız edici bir "iletişim" dili... 

Ne zaman, kimden, nasıl öğreniyorlar bu sokak argosunu!..

Çocuklukları okullarda geçmiş bu gençleri ne zaman ele geçirmiş sokaklar!..

Ve sokağın terbiye edilmemiş dili...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=447016



İNANANLAR KARDEŞ DEĞİL MİYDİ

Her gün İslâm diyarında bombalar patlıyor. 
Canlı bombalar da...
Etrafa Müslüman bedenleri saçılıyor.
Cansız... parçalanmış... 
Ama Allah, inananların "kardeş" olduğunu söylememiş miydi bize?
O halde ya birbirine düşman bu halkların inandığı din Allah'ın dini değil; ya da bunlar Allah'ın dininin bağlısı değiller.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=389378


AYNILAŞMA

Baskının birinden iyilik, diğerinden kötülük neşet etmez...

Çünkü baskı "kişiliksizleştirir."

İki yüzlü yapar insanı...

Riyakârlaştırır...

"Kendin" olmaktan çıkarır...

İradeyi yok sayar...

insani olanı...

İnsana ait olanı yani...

İnsana sorumluluk yükleyen, onu "insan" kılan da bu iradesini "baskı" altında kalmadan kullanabilmesi halidir zaten...


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=371413




BAŞKALARININ KÖTÜLÜĞÜ SİZİ AZİZ YAPMAZ

Korkuyoruz kendimize bakmaya...

Eksiğimizi görmek ağır geliyor nefsimize.

Noksanlıklarımızı görmek...

zaaflarımızı...

Hazmedemiyoruz.

Bayılıyoruz "yanılmaz"ı oynamaya.

Oysa aptallıktır bu...

***

Kendi eksiğini görmeyen bir kibrin sahibiyiz.

Görmeyince bizde eksik olanı, tamamlanamıyoruz.

Tam olamıyoruz...

Olgunlaşamıyoruz...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=663834




ŞADIRVANLAR
Ancak günümüz camilerinde “bilime”, “bilimsel” olana “vurgu” çok yetersiz gibi gelir bana.

Bilimsel bilgi, “yaratılmış” olandan neşet edendir.

Dolayısıyla varlık, “bilgisiyle birlikte” yaratılmıştır.

Vaazlar, hutbeler on dört asır öncesine gönderme yapmaktan bu günkü gündemi yakalamaya fırsat bulamıyor diye düşünüyorum.

***

Küresel sorunlara bilimin baktığı yerden bakamayan, bakmayan bir  “Müslüman zihin” hüküm sürmede sanki.

Modernizm,  doğayı kendi egosuna kurban ederken, İslami zihin buna bir itiraz geliştiremedi. Zira dünya Müslümanlığı  kendini bilimsel düzlemde var edemedi.

Sanayi devrimiyle birlikte doğal dengeye müdahalenin sonuçlarını bilimsel anlamda insanlığın gündemine de sokamadı...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=361827



ÇOCUKLAR YOKLUK YAŞAMALI (MI)

Analarımız dışarılarda sevmeye utanırlardı bizi.

Ayıp olurdu. Görgüsüzlüktü bir diğer adı.

Öpmek?!..

Orta yerde hem de… insanların gözü önünde…

Asla!..

Biz çocuklar da rahatsız olurduk sevginin aşikar edilmesinden her nedense.

Utanırdık…

Görünür olması değerini mi düşürüyordu ne…

Bir gizemli yanının olması gerekiyordu sanki.

Gizli kalması, belli edilmemesi…

Değeri gizliliğinde miydi yoksa?

Annedeki gizli sevgi keşfedilmeliydi tarafımızdan…

Hem çok içimizdeydi annemiz… hem çok uzağımızda… ulaşılmaz…

Nasıl bir dengeydi o öyle!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=360156


BAŞLARINI ARAYAN GÖVDELER

Eğitim sistemimiz harcıyor çocuklarımızı.

“Sorun” çözen değil, “soru” çözen çocuklara dönüştürdük hepsini.

***

Hayal kurma yeteneğimizi kaybettik.

Zira bize hayal kurduracak “kurucu figür”lerimiz yok… unuttuk onları...

***

Bakın güçlü toplumlara, Fransa’ya, İngiltere’ye, Almanya’ya…

Hepsinin iddialarına, hayallerine ve rüyalarına kaynaklık eden figürlerini göreceksiniz.

Kurucu figürlerini…

Descartes’i göreceksiniz meselâ… Balzac’ı… Rousseau’yu… Shakespeare’i… Mozart’ı… Beethoven’i… Goethe’yi… Kant’ı… Hegel’i… vs. vs.

Spinoza’yı öğretmeyen bir Alman eğitim sistemi düşünemezsiniz meselâ…

Balzac’ı öğretmeyen bir Fransız eğitimi sistemini…

Shakespeare’i öğretmeyen bir İngiliz eğitim sistemini de düşünemezsiniz…

Asla!..

Shakespeare, binlerce kez sahnelenmiş ve İngilizlerin rüyasına kaynaklık etmiştir.

Nietzsche üzerine kaç kitap yazılmıştır meselâ?

Kaç Alman’ın hayali olmuştur Nietzsche’nin hayalleri?

http://www.zekaigorgulu.com/…




ÖĞRETMEN TERBİYECİLERİ

“Şimdiki öğrencilerde müthiş bir özgüven var kardeşim.” diyor öğretmen arkadaşım.

“Acayip açık sözlüler. Geçenlerde bana kıyafetimi beğenmediklerini söylediler.”

Şaşırıyorum… yani ben… şaşıran…

Devam ediyor öğretmen:

“Bir başka gün de kız öğrencim, ‘Çok bağırıyorsunuz, rahatsız oluyorum!’ demez mi? Dondum kaldım. Bu nasıl bir özgüven böyle kardeşim!..” diyor adeta gururlanarak…

“Bunun adına ‘özgüven’ denmez hocam ya da açık sözlülük. Bunun adı ‘edepsizlik’tir.” deyiverdim birden.

Anlık...

Bir refleksti...

http://www.zekaigorgulu.com/…




YENİDEN BAŞLAYABİLMEK İÇİN UNUTMAK

“Gerçekte tarihi inşa eden, hatırlama yeteneğimiz değil, unutma kapasitemizdir. Unutmak erdemdir, bir zayıflık değil.” diyor, düşünür Dücane Cündioğlu.

***

Unutmak…

geçmişte olanları…

yapılanları…

kötülükleri…

ihanetleri…

***

Yeniden başlamak için unutmak…

Yeniden başlayabilmenin yegâne koşulu…

tılsımı…

sihri…

Bir araya gelmenin, gelebilmenin biricik şartı.

Barış içinde yaşamanın…

Bir “insanlık uygarlığı” yaratmanın…

Çok mu zor?!..

http://www.zekaigorgulu.com/…




KENDİNDEN KAÇAN MÜSLÜMANLAR

Bakın Müslüman mültecilerin göç yönüne.

Kaçanların yönüne… göçenlerin…

Batıya… hep batıya…

“kendi”nden kaçıyor Müslümanlar…

benzediklerinden… Müslümanlardan… dindaşından… vatandaşlarından… kendi dilinden… kendi milletinden… milliyetinden…

***

Nereye?

“Kendi”nden başkasına kaçıyor. göçüyor.

güvenmediğinden, güvendiğine doğru…

“güvenilir” olana…

Batı’ya… Batı’da olana. Batılı’ya…

İç düşmanlıklarımız yüzünden kendimizi Batı’ya daha yakın hissediyoruz.

Zira kaçabileceğimiz bir Müslüman sığınağı yok dünyada…

Bir güvenli liman… adı İslâm olan…

http://www.zekaigorgulu.com/…

 

Prof. Celal Şengör: Dışkı yedirmek işkence değil

Jeoloji profesörü Celal Şengör, “Kenan Evren’in yaptığı her şeyi istisnasız onaylıyorum, insanlara dışkı yedirmek işkence değil” dedi.

12 Eylül'ün mimarı Kenan Evren'in cenazesine çelenk yollayan jeoloji profesörü Celal Şengör yaptığı açıklamada, ”İnsanlara dışkı yedirmek işkence değil” ifadelerini kullandı.

Radikal’den Armağan Çağlayan’a konuşan Celal Şengör, “Bu memlekette, Deniz Gezmiş gibi bir eşkıyaya kahraman denildiğini gördüm” ifadelerini kullandı. Şengör’ün açıklamaları şöyle:

Siz Kenan Evren’in cenazesine çelenk gönderdiğiniz için de…

Evet, bizzat gidemediğim için... Çünkü vefatını havada öğrendim. Strasbourg’a uçuyordum. Hostes geldi “Bir şey soracağım” dedim, “Kenan Paşa ağırlaşmış gece” dedim. “Haber var mı?” deyince kız böyle baktı, “Vefat etti efendim” dedi. “Yapma yahu” dedim. “Yani şunu havaalanında öğreneydim, gitmezdim toplantıya, Ankara’ya, cenazesine giderdim” dedim.

O kadar…

A, tabii tabii… Komutanın cenazesine giderdim. Ve Strasbourg’a iner inmez eşimi aradım.

Hocam bu şu anlama geliyor mu: Kenan Evren’in 12 Eylül döneminde yaptığı her şeyi onaylıyorum.

Her şeyi tasvip ediyorum! Evet, istisnasız.

Şaka yapıyorsunuz.

Hayır, efendim.

Evet ama…

Her yaptığını onaylıyorum kardeşim. Ben çünkü 12 Eylül sürecini yaşadım.

Hocam Diyarbakır’da, Mamak’ta cezaevlerinde yapılan…

Her şeyi! Bak kardeşim! İhtilal ne demektir biliyor musun sen? Devrim ne demektir? Darbe? Zorla bir işi yapmak demektir! Kusura bakmasın kimse. Eğer ondan önce günde 20 kişi öldürülüyorsa İstanbul’da, ülkenin başbakanıyla ana muhalefet başkanı bir cenazede bir araya gelip birbirleriyle konuşmamak için sırt sırta dönüyorlarsa, bunu gazeteciler tespit edip gazetelere yazıyor ve bu heriflerin de kılı kıpırdamıyorsa, okula giden çocuklar her okula gittiklerinde kapıda okullarını bekleyen jandarma görüyorlarsa, aman bir şey olmasın diye... Okuldan çocukları gelen anneler, "Aman bugün de canlı geldi, çok şükür yarabbim" diyorlarsa, her yapılan haktır kardeşim. Hiç! Yani ben bu memlekette, Deniz Gezmiş gibi bir eşkıyaya kahraman denildiğini gördüm! Yuh be! Yani ama ben normal bir devlet ve toplum düzeninden bakıyorum. İnsanların adam gibi işlerine gittikleri, öldürülecek korkusuyla yaşamadıkları, düşündüklerini rahatça söyleyebildikleri.

Evet ama bu gene de insanların, efendim tırnaklarını çekmek…

Yahu! Kardeşim…

İnsanlara dışkısını yedirmek gibi..

Hayır, hayır bir dakika. Bir kere dışkısını yedirmek işkence değil.

Nasıl değil?

Ben bal gibi yerim. Niye biliyor musun?

Yapmayın hocam.

Ben bunların yendiğini gördüm. Bir gün San Diego Hayvanat Bahçesi'nde goriller birbirlerine dışkılarını ikram ediyorlardı. Onlar da bizim gibi primatlar. Gayet güzel, hiçbir şey de olmaz. Meselâ jeolojinin kurucularından olan William Buckland'ın hayvanlar âlemindeki her şeyi tatmak gibi bir merakı vardı: Dışkı ve sidikler dâhil. Bu bilgisi sayesinde Napoli'de San Gennaro'nun kanı zannedilerek kutsal bir mucizenin olduğu sanılan bir yerde akan şeyin kan değil, yarasa sidiği olduğunu teşhis ederek, kutsal mucizenin de palavra olduğunu ispat etmişti! Yani dışkı pis bir şey değil ki. Sen sidiğini içmez misin?

Bugün, bu noktaya gelmemizde Evren'in bir dahli olduğunu düşünmüyor musunuz?

Hayır efendim, ben Süleyman Demirel ve Ecevit’in dahli olduğunu düşünüyorum. Özal’ın dahli olduğunu düşünüyorum. Kenan Evren televizyona çıktı. "Lütfen bu adama, Özal’a oy vermeyin" dedi. "Bu adamı biz ekonomist olarak kullandık, başarılı işler yaptı ama bu adama oy vermeyin" dedi. "Yobazdır bu herif" dedi. Milletçe koşa koşa gittik, Özal’a oy verdik. Paşa vermeyin dediği halde. E ben şimdi Paşayı nasıl sorumlu tutayım yahu? Adam açık açık söyledi, "Oy vermeyin bu adama" dedi. Ama demokrasi! Evren generalim ona da "Peki" dedi, oy verildikten sonra da. "Ya ben bu oyu tanımıyorum" demedi. Değil mi? Tayyip Bey gibi, "Benim istediğim olmadı, haydi bir seçim daha yapalım" demedi. "Hoş geldin" dedi, "Teşekkür ediyorum, seni başbakan yapıyorum halk bunu istedi" dedi. E ne yapsın bu adam?

Siz demokrasiye kökünden mi karşısınız?

Cahillerin demokrasisine, yani oklokrasiye karşıyım.

Ne ile yönetilelim?

E vallahi bir oligarşi yönetmeli bu toplumu. Eğer toplum İsviçre değilse... İsviçre’de demokrasiye karşı değilim. Ama Türkiye gibi toplumlar oligarşi ile yönetilmeli.

Oy vermeye gidiyor musunuz hocam?

Tabii.

Siz de eğitimli insanların oyunun eğitimsiz insanlardan daha fazla sayılmasını mı istiyorsunuz?

İşte oligarşi, oligarşi… Yani eğitimsiz bir grup hiç oy kullanmayacak! Az sayılsın, çok sayılsın falan değil.

Okuma yazma bilmiyorsanız oy yok?

Hayır, oy vermeyeceksiniz.



Dışkıdan tiksinmeyip kendi halkından tiksinene elit değil, cahil denir. (Elit, üstünde bulunduğu zümreyi aşağılayan değil, kapsayandır.)


Günün adamı olmaya çalışma, hakikatin adamı olmaya çalış. Çünkü gün değişir, hakikat değişmez. (Mevlana)

İnsanlık öyle bir elbisedir ki, herkese olmaz. (Tolstoy

Her şeyin yokluğunu çekmeli insan; yokluk varlıktan daha görkemli ve daha anlamlıdır. (Cemil Meriç)

"Havalara giren birine hiç dokunmayın. Bırakın ne kadar yükselirse o kadar sert düşecektir. İzleyin ve keyfini çıkarın."
(Jim Jarmusch)




BARBARLAR


Petrol denizin üzerinde oturanlar…

Ortadoğu Müslümanları…

Ya “ölü” olarak varlar… “öldürülen” olarak!..

Ya da öldüren…

Ve de mülteci  olarak sınır kapılarında…

Batı’nın kapılarında…

Emperyalizmin…

“Kurtarıcı”ların!..

“Hayat” dilenmek için!..

Barış ve ekmek için!..

***

Ortadoğu bir sahne.

Kuklacıların ve kuklaların sahnesi.

Bir oynatıcılar var… Oynatanlar kuklaları…

Bir de kuklalar!.. İpleri, oynatıcıların elinde!..

Oyuncaklar!..

Müslümanlar!..

Elleri kan içinde!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=836313&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3



SİYASETİN KRALLARI


Liderlik savaşları içinde gözden kaçırılan tek şey, “siyaset üret(e)meme” kısırlığıdır.

Problemin “lidersizlik” değil, “siyasetsizlik, ilkesizlik, felsefesizlik” olduğu, bu koltuk savaşları sayesinde perdelenmektedir.

Meselâ  en büyük 500 şirketimizin sadece 16 tanesinin “ileri teknoloji” nitelikli üretim yapıyor olması siyasetin gündeminde yok.

Çin’in, yıllık “ileri teknoloji” nitelikli ürün ihracatının 580 milyar Dolar, Türkiye’nin   “ileri teknoloji” nitelikli ürün ihracatının ise sadece 2.2 milyar Dolar olması da Türkiye siyasetinin gündeminde yok.

Meselâ neden Türkiye üniversitelerinde çalışan bilim adamlarımızın Nobel Bilim Ödülü alamadığı, ancak Amerikan Üniversitelerinde çalışınca Nobel Ödülü alabildikleri de Türkiye siyasetinin “derdi” değil.

Siyaset sadece, Nobel Kimya Ödülü’nü alan Türk asıllı “ABD vatandaşı” Prof. Dr. Aziz Sancar’ın “Türklüğüyle” ilgileniyor da, Aziz Sancar’ın neden Türkiye üniversitelerinde çalışarak bu ödülü alamadığını sorgulamıyor.

Çünkü Türkiye siyaseti,  etnik, dini ya da ideolojik şartlanmışlığı, “bizdenci” kavmiyetçi ilkelliği, aşabilmiş değil.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=834532&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&S%C4%B0YASET%C4%B0N-KRALLARI



İHRAÇ EDELİM BU HALKI YENİ BİR HALK İTHAL EDELİM(*)

Kahrolası ayna!..

bozan!..

çirkinleştiren!..

yamuklaştıran!..

atılması gereken!..

ve değiştirilmesi!..

yenisiyle!..

temiziyle!..

kalitelisiyle!..

***

Aynada "akseden" kusursuz!..

görüntünün sahibi!..

aynanın karşısında olan!..

hiç suçu yoktur onun!..

eksiği de!..

ve hatası!..

noksanlığı!.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=832875&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&%C4%B0HRA%C3%87-EDEL%C4%B0M-T%C3%9CM-


25-10-2015
Daha iki gün önce liseli "genç"lerden geriye kalan mekân. "Genç" dedim ya yanlış oldu. Zira "genç" olmak da bir "seviye"dir. "Alçaklık bile bir seviyedir." der Necip Fazıl muhatabına. Ve son darbeyi vurur: "Sen bir çukursun." Ve ortalık "çukur"dan geçilmiyor.







TESLİM (Mİ) OLDUK


Anıt Meydanı'nda, tam da "şehrin" göbeğinde, karşı kaldırımdaki arkadaşına sesleniyor söverek!..

Hem de arkadaşının annesine!..

Herkes duyuyor bu yüz kızartıcı küstahlığı.

Meydandaki herkes...

Çıt çıkmıyor kimseden...

Meydanın uğultusu alıp götürüyor o sövgüyü yukarılara... o küstahlığı... o küstahlık karşısındaki sessizliği... müdahale edilmeyişi... itirazsızlığı...

Meydan teslim oluyor kabalığa... yani nobranlığa...

Şehrin meydanı teslim oluyor lise son sınıf öğrencisine...

"Genç" teslim alıyor "şehirliliğin" zarafetini, nezaketini!..

http://www.zekaigorgulu.com/…



BU MEYDAN KANLI MEYDAN

Post-modern emperyalizm artık kendi insanıyla/askeriyle gitmiyor sömürgeleştirilecek coğrafyalara…

Sömürgeleştirilecek coğrafyaların çocuklarını birbirine tokuşturarak yapıyor bu işi.

Bizi Ankara’da tokuşturarak… Suruç’ta… Diyarbakır’da… Kobani’de… Dağlıca’da… Irak’ta… Suriye’de… Yemen’de…

Tüm İslâm coğrafyası kan gölü…

Aklımızı kaybettik…

kardeşliğimizi…

insanlığımızı…

ve kendimizi…

Biz Allah’ı unuttuk!..

Allah da bizi!

http://www.zekaigorgulu.com/…



Gördünüz mü ilkokul öğrencisinde yarattığımız "şehir algısını?!"
Yeşili yok. Dolayısıyla kuşları da. İnsan dahi yok! Varolan sadece beton kuleler. İnsanın kendini hapsettiği kaleler!..




YİNE YOLLARDAYIZ... MİLYONLARCA... ANCAK...

Altı yaşından, yirmili yaşlara kadar tam 23 milyon öğrenci...

77 milyonun 23 milyonu okullardayız...

Üçte birinden fazlası öğrenci olan bir ülke...

Okuyan-yazan milyonlar...

***

Aktarılan servetler kolejlere...

dershanelere…

servislere…

etütlere…

özel hocalara…

özel üniversitelere…

ve yurtlara…

***

Peki sonra?!

Yani sonuç!

http://www.zekaigorgulu.com/…







VAHŞET


Vahşet!..

"sınırlar"ın aşılması...

"insani" sınırların...

ve ahlâkî...

ve aklî sınırların...

***

Dolayısıyla tecavüzdür vahşet...

insana tecavüz...

insanlığa...

ahlâka...

ve akla...

http://www.zekaigorgulu.com/…



TÜRK SOLU İÇİN HALK ARANIYOR

"Solcularına halk beğendirmek zorunda olmak bu ülkenin demokrasinin trajedisidir." diyor, solcu sosyolog Prof. Besim Dellaloğlu.

Yetinmiyor, devam ediyor:

"Sol ideoloji, insanlığı, küçümsedikleri "Amerika Rüyası" kadar bile etkileyemedi."

Ve hızını alamıyor:

"Birkaç kilo pirince oyunu satanlar var." dedikten sonra "Cumhuriyetin kazanımları"ndan söz edenler "komedyen" olmalı, solcu değil!

Bertolt Brecht bundan yıllar önce sürekli olarak halkın kalitesizliğinden yakınan Doğu Alman Komünist Partisi Genel Sekreteri'ne bir mektup yazarak şöyle demişti:

‘Dilerseniz bu halkı ihraç edin ve yerine başka bir halk ithal edin!..'

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=821658&p



LÜTFEN SESSİZLİK


Birileri, sen "yaşayasın" diye yirmili yaşlarda ve kahpe tuzaklarda toprağa düşerken yaşamak ne acı!

hatta ne ağır!..

belki utanç verici!..

yaşamak da öyle...

yazmak da!..

Şehitlere hürmeten susmak gerek!..

sükût etmek gerek!..

hissedebilmek için acıyı...

hüznü...

çünkü bağıranlar, nara atanlar "düşünemez"ler!..

Lütfen sessizlik...

düşünebilmek için...

ve hissedebilmek için acıyı!..



KAPATALIM OKULLARI

Milli Eğitim Bakanlığı, uygulamalarıyla hiç bu kadar "dip" yapmamıştı.

Hiç bu kadar dib'e vurmamıştı.

***

Tabii, öğretmenleri, onlarca, bir birine zıt, düşman sendikalarla parça parça olmuş bir camiada işler ancak bu "düzeyde" yürür.

Bu bağlamda aynı dibe vuruş da öğretmen camiasında yaşanmakta!..

Ne uzatılan tatile, ne de yap-poz ya da sınama-yanılma yöntemiyle yürütülmeye, oluşturulmaya çalışılan eğitim politikalarına sahici, gündem oluşturucu itirazlar/alternatifler sunamayan camianın sessizliği anlaşılır gibi değil.

Öğretmen camiasının sessizliğinden söz ediyorum.

Sendikaların...

Öğretmen sendikalarının!..

Acaba diyorum biz öğretmenleri de mi gönderseler staja.

Japonya'ya meselâ!..

Yine ABD'ye!..

İngiltere'ye!..

Nasıl oluyor oralarda bu işler!

Sendikalar hangi alanlarda mücadeleler veriyorlar acaba?

Politik/ideolojik mi?

Yoksa akademik/meslekî/ekonomik/özlük hakları bağlamında mı?

Bir görsek!

Bir idrak etsek!

***

Öğrenciler mi?

Onlara düğün bayram!..

***
Bindik bir alâmete.

Gidiyoruz kıyamete!..

http://www.zekaigorgulu.com/…




MARİFET PERDEYİ DEĞİL PERDELEYENİ GÖRMEK

PKK'nın alçakça, onursuzca şehit ettiği bu gençler üzerinden bir iç siyaset "hesaplaşması" yaşıyoruz adeta.

Derdimiz PKK ile değil de, Erdoğan'la sanki. Ya da Davutoğlu'yla... Ya da onların çocuklarıyla...

PKK şehit ediyor, iç siyaset bunun üzerinden PKK ile değil, birbiriyle savaşıyor!..

Bir şehit haberi mi geldi? Hedef tahtasında cumhurbaşkanı var. Cumhurbaşkanının hedefinde de muhalefet!

PKK karşısında "birleşecek" olanlar, "birleşmesi" gerekenler, "körleşmiş" bir şekilde birbirine saldırıyor.

Düşmana değil, siyasi hasmımıza, rakibimize saldırmaya teşne bir haldeyiz...

Gördünüz mü "domino etkisini..."

PKK vuruyor, sonra seyrediyor.

Hayır seyretmiyor.

Tekrar vuruyor.

Türkiye'deki krizi derinleştiriyor.

İç siyaset, PKK'nın yarattığı toz-duman içinde bir biriyle boğuşuyor.

Savaş, siyasetin yerini alınca aklı devreden çıkarıyor.

Aklı... Yani düşünceyi.

vicdanı...

merhameti...

insana, insanlığa ait ne varsa hepsi buharlaşıveriyor.

http://www.zekaigorgulu.com/…





ÇOCUKLARIN YÜZÜNE BAKABİLMEK
09/08/2015

Kaldırımda sekiz-dokuz yaşlarındaki dört çocuk utandırıverir sizi.

Konuşmaz, konuşamaz ederler!.. 

***

Şehrin tek ve en işlek anayolunun kenarındaki kaldırıma kilim serip, kendi "oyun parklarını" yaratıvermişler.

Çimlerin üzerinde değil!..

Parkta hiç değil!..

Kaldırımda!..

Taşların üzerinde!..

Yüzlercesinin, binlercesinin gelip-geçtiği bir yerde…

Caddenin en olmadık yerinde!..

Serdikleri kilimin bir ucuna inşaattan çıkma, camı olmayan bir pencere çerçevesi koymuşlar kapı niyetine.

Bir de dolap kapağı kilimin tam ortasına sofra niyetine.

“İşgal” edivermişler kaldırımı!

Yetişkinlere inat.

Oradan gelip geçenlere…

Şehrin yöneticilerine... 

Kendilerine bu şehirde oynayacak park yaratamayanlara inat.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=816324&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9






DEMOKRASİYLE ZEHİRLENEN HDP


1990'lı yıllarda seçilerek TBMM'ne giren on Kürt milletvekili tutuklanmıştı ya "Kürtlüklerini" faş ettikleri için.

Yaka-paça atılmışlardı TBMM'nden!.. dokunulmazlıklarına rağmen!

"Sürgünde Kürt Parlamentosu"nu kurmuşlardı onlar da Avrupa'da. 

Bin yıllık kardeşliğimiz, birliğimiz bu "yarayı" içimizde sarmaya yetmemiş, "tedavi" için Avrupa'nın üst aklına "göndermiştik" kendi insanımızı... 

Kırılan "kolumuz"u yenimiz içinde tutamamıştık.

İşte TBMM'den kovulanlar o on insan, şimdi seksen milletvekiliyle geri döndüler...

Haklı olarak... 

Ve hak ederek...

***
Niçin döndüler TBMM'ne peki?

Halk, niçin gönderdi onları oraya?

Neydi onları TBMM'ye vekil olarak gönderen Kürtlerin muradı?

Neyi murat etmişti Kürtler?

PKK'yı azdırmak mı?

Yoksa sorunlarının, "demokratik siyaset" yoluyla çözülmesini sağlamak mı?

Hiç kuşkusuz kadim Anadolu ve Mezopotamya medeniyetlerinin harcında yoğrulan Kürtler, barıştan yana tercihlerini kullanmışlardır.

Seçimden önce "barış" türküleri söyleyenlerin, seçimden sonra da meclis kürsüsünde demokrasi için "namus" ve "şeref" sözü verdikten sonra, gerilla kıyafetleri altında sakladıkları silahlarını sokaklara ve meydanlara çevirmeleri gayr-ı ahlâkidir.

Bunun adı "Camii duvarına çiş yapmaktır."

Ve bu haliyle HDP, "demokrasi zehirlenmesi" yaşamaktadır.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=813910



YAŞASIN SAVAŞ/VAHŞET

Sosyal medyada herkes savaş çığlığı atıyor.

Bu coğrafya halklarının bilinç altı kan dolu.

Kan kokusu sinmiş her satıra.

Kan döktükçe rahatlayacak, "insan kardeşinin" kanını içtikçe "mutluluk" çığlığı atacaklarla dolu sokaklar!

"Aklı" askıya aldık...

Merhameti...

Şefkati...

Vicdanı...

Yaşasın vahşet!..

http://www.zekaigorgulu.com/…



IŞİD EMPERYALİZMİN POST-MODERN OYUNCAĞIDIR

Anlaşılan o ki, Ortadoğu'da "sürdürülebilir" bir savaş mümkün kılmak isteniyor!

"Sürdürülebilir" bir savaş için de "sürdürülebilir" düşmanlıklara ihtiyaç var.

Farklı dinlerin savaşı söz konusu değil burada. Farklı milletlerin savaşı da.

Sadece Müslümanların bir biriyle savaşı söz konusu.

Türklerle Kürtlerin de bu savaşın içine çekilmesi "çıldırmış" bir Ortadoğu ortaya çıkaracak.

IŞİD, bu coğrafyada farklı etnik ve kültürel yapısıyla bölünmeden bütün kalabilmiş Türkiye'de, Türklerle Kürtlerin birbiriyle savaşını başlatacak atışın aracıdır.

IŞİD, savaşı başlatacak bir aktör değil. "Savaşı başlatacaklar"ın elindeki silahtır. O silahın tetiğidir.

Bir "perde"dir IŞİD.

Gözümüze gerilmiş bir perde.

Düşmanımızla aramıza, düşmanın gerdiği bir perde.

"Düşman"ı görmemizi engelleyen.

Perde oynadıkça sövüyoruz!..

Perdeye!..

Perdenin gerisindeki perdeyi "sallayan"a değil.

Perdeye... Sadece perdeye... Her hâlukârda perdeye...

***

IŞİD'e lanet, silaha lanet mesabesindedir. Oysa lanet, o silahı tutan ele olmalıdır.

IŞİD, emperyalizmin post-modern oyuncağıdır.

Unutulmamalı ki oyuncaklar oyalanmak içindir.

http://www.zekaigorgulu.com/…%



NEYİN BAYRAMINI KUTLADIK

Dünya Müslümanları, "nefs"leriyle girdikleri savaşı kaybetmişlerdir.

Nefs galip gelmiştir maalesef.

Mezhebimizi "dinleştiren", "mutlaklaştıran" nefsimiz, imanımıza galip gelmiş, elimize Müslüman kardeşimizin kanı bulaşmıştır.

Bu, şeytanlaşmış nefsin zaferidir!

şeytanlaşmış nefsimizin!..

şeytanlaştırdığımız nefsimizin!..

Evet şeytanlaşmış nefse karşı imanımız savaşı kaybetmiştir. Savaşı kaybedenlerin bayram yapma hakları olmasa gerektir.

***

Elbette ki Türkiye'deki Müslümanlıktan bahsetmiyorum hiç kuşkusuz. Ümmetten bahsediyorum. Tüm dünya Müslümanlığıdan.

"Ümmet olma bilinci"nden hareketle elbetteki tüm dünya Müslümanlığıdır söz konusu olan.

***

Yıllardan beri Siyonizm'e ağız birliğiyle küfrettik!

sadece küfrettik...

koro halinde...

"küfre batmışları", kendi "küfrümüzle" altedeceğimizi sandık!

Onu aşağıladık!

lanetledik!

mallarını boykot ettik!

Peki ama ey dindarlar! Bir tuhaflık yok mu bu işte?

Baktığımızda resme, kim "lanete" uğramış gibi duruyor?

Lanetleyen Müslümanlar mı? Lanetlenen Siyonistler mi?

Sahi bir tuhaflık yok mu bu işte? 




TÜRKİYE'NİN TÜM ÖĞRETMENLERİ BİRLEŞİNİZ!


Kim dinlemiş Marx'ın sözünü?

Sermaye! 

Yani patronlar! 

Patronlar Kulübü

Kim dinleMEmiş Marx'ı? 

Emekçiler! çalışanlar. hizmet verenler.

Gördünüz mü ironiyi?

Marx'ı "haklı" çıkaran bir "sermayemiz", Marx'a inat bölünen "emekçilerimiz" var!..

Alın size paradoks.

Alın size kara mizah...

Hatta komedinin hası!...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=811418&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9C




RAMAZAN NEŞENİN DEĞİL HÜZNÜN AYI

Efendimiz'in kalabalıklardan kaçarak itikafa girmesinin, yalnızlığa çekilmesinin aksine modern dindarlık, yalnızlıktan kalabalıklara kaçıyor.

şehre...

çarşıya...

meydanlara...

kalabalığa...

Yalnızlığı sevmiyor modern dindarlık...

Yalnız kalmayı beceremiyor. 

Beceremiyor değil istemiyor.

Hiçbir ayda yemediğimizi ramazanda yiyoruz.

Öyle bir hazırlık ki iftara! Hiç doymayacakmışız gibi.

Meydanlar, çarşılar festival havasında.

Ramazan sırf tıkınma ayına dönüşmüş durumda.

Lüks lokantalar, oteller rezervasyonlarını çok önceden yaptılar.

Oysa efendimizin ramazan azığı biraz ekmekle, biraz sudan ibaretti.

Dolayısıyla hüznü yaşamak için yalnızlaşmak icap eder.

Sonuçta ramazan hüzün ayıdır...

Hüznün ayı...

sevgiliye hasretin...

özlemin..

 http://www.zekaigorgulu.com/…







Zulüm...

Eylemin adı. Fiilin.

Peki ya zalim?

O da zulüm fiilini işleyenin sıfatı.

Failin yani.

***

Zülüm, haddi aşmaktır.

"Hak" olanı ortadan kaldırmaktır bir başka ifadeyle.

Ve adalet duygusunun kaybedilmesidir...

***
Peki kim yapar zulmü? ya da kimler?

İstisnasız güç sahipleri. İktidar sahipleri ya da.

Tüm güç ya da iktidar sahipleri mi?

Elbette ki hayır.

"Ahlâk"tan ve vicdandan arındırılmış gücün ve iktidar sahiplerinin ortak sıfatıdır zalimlik...

***
Kime ya da kimlere yapılır zulüm?

Hep güçsüzlere!

Her halukârda "güçsüz"lere!

ve savunmasızlara!

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=808652&pt=ZEKA%C4%B0+G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&SUSMA-SUSTUK%C3%87A-SIRA-SANA-GELECEK


MESELE RAMAZANIN BİZİ NASIL BULDUĞUDUR

Camiler dolu.

Hem içleri hem dışları...

İçinde namazda Müslümanlar... Dışında dilenen Müslümanlar.

Çelişkinin hası.

İçeridekiler Müslüman'sa ki öyle, dışarıdaki dilenenleri nasıl açıklayacağız o zaman...

Dilenenleri suçlayarak içinden çıkabileceğimiz bir durum değil bu.

Büyük şehirlerin büyük büyük marketlerinde ramazan alış-verişinde Müslümanlar.

Adeta çıldırmışçasına. Tepeleme yiyecek dolu tekerlekli sepetler hemen marketlerin dışındaki lüks otomobillere yöneliyor.


Ve hemen çıkış da yine dilenen Müslümanlar!

Hem de küçük çocuklarıyla! Onları da dilendirerek!

Ya da beşiklerde küçük bebeleriyle.

Nasıl açıklayacak Müslümanlığımız bize bu manzarayı? 

Sahi ramazan nasıl bulmuştur biz Müslümanları?

http://www.zekaigorgulu.com/…





ŞEHİR VE HAFIZA

Son iki yıldır Bahçeleriçi Mahallesinde kaldırım çalışmaları nedeniyle ırmağın iki yakasındaki ağaçlar kesildi.

Cascavlak bırakıldı ırmağın iki yakası.

"Ama efendim "Yerine yenisi dikildi." denecek.

Der ki 1942'de CHP'den Maraş milletvekili seçilen A. Hamdi TANPINAR "Yaşadığım Gibi" (s 202) adlı eserinde:

"Yıkmak, yapmak için de olsa dahi daima zararlıdır. Ve hakiki yapıcılık, "ilave" etmektir."

***

Zira yıktıkça hafızayı yok ediyoruz.

Şehrin hafızasını...

Ve şehirde yaşayanların hafızasını...

Geçmişlerini o şehirde bulamayanlar da o şehrin "yabancısı" olurlar...

Şehrin hafızasını yok ettiniz mi, "korunacak" bir şey kalmaz şehirde.

Bu toprakların irfanı, önüne ağaç çıktığında ağacı "kesmiyor." Ağacı dolanıyor. Yeşili kesmektense, yolu eğip büküyor.

İstanbul Üsküdar'da bunun onlarca örneğini gördüm.

Yolun ortasında ağaç. Evet tam da ortasında. Kesmemişler!.. Öylece duruyor orda...

Kaldırımdan yola taşmış belki asırlık ağaç. Kesmemişler. Yolu daraltma pahasına hem de. Resimlerini www.zekaigorgulu.com sitesinde yayınladım.

Gözlerim doldu...

Amasyalı'lara kızdım.

kendimize...

ve kendime.

Yeşilırmak'ın her iki yakasının cascavlak bırakılmasına sessiz kaldığımız için...

http://www.zekaigorgulu.com/…





Talat ÖNCEL Caddesi boyunca Yeşilırmak kenarındaki tüm ağaçları kesip yok eden aklın, yeşile hürmeti birilerinden öğrenmesi gerekiyor.

Yapmak için de olsa yıkmanın "zararlı" bir şey olduğu, aslolanın ise ekleyerek çoğaltmak olduğu "düşünen"lerin işi olsa gerek.

Düşünenlerin...

Düşünmeyi bilenlerin işi.

Yıktıkça hafızayı yok edersiniz.

Şehrin hafızasını...

Ve şehirde yaşayanların hafızasını...

Geçmişlerini o şehirde bulamayanlar da o şehrin "yabancısı" olurlar...

Bu şehirde "geçmiş"i olmayanların, "geçmişini" bu şehirde bulamayanların "koruyacak" ya da "korunacak" bir ağaçları yoktur.

Kesmek bu nedenle çok kolay olur...


oluyor da...




ÖZNE DEVLET FİGÜRAN BİREY


Devletin vatandaşının her ihtiyacını karşılaması bir "baba devlet"i îma eder.

Baba devleti... 

sözü dinlenen. 

itiraz edilmeyen...

ve edilemeyen...

itiraz edildiğinde azarlayan bir baba devlet.

özne...

irade sahibi yani...

güç sahibi.

gücün sahibi...

otoriter...

Bireyse bu iradeye biat eden "şey" mesabesindedir.

figüran karakter...

nesne...

http://www.zekaigorgulu.com/Syf=22&Mkl=802728&pt=ZEKA%C



YAŞASIN SESSİZLİK

07/06/2015

Hikmetten mahrum bir siyaset zemini...

Yani felsefeden... ilkeden... nezaketten ve letafetten.

Öyle bir siyaset dili ki. Arkaik. nobran. yani kaba. itici.

Dedi-kodu kıvamında.

düşmanlaştırıcı. kutuplaştırıcı. çatışmacı.

"Siyasetsiz" siyaset.

"Fikirsiz!.." 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=802724&pt=ZEKA%C4%B






GÜCÜ GÜCÜ YETENE
01/06/2015

"Aşırılık" nerdeyse moda!

Kimde?

çocuklarımızda...

öğrencilerimizde...

ve gençlerimizde...

ve yetişkinlerimizde...

bir kural tanımamazlık...

bir kuralsızlık...

sınırsızlık hali...

ve dahi hadsizlik...

bir kendini varetme iştihası...

dayatma arzusu...

ve ele geçirme...

her şeyi...

ve her yeri...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=801456&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&G%



VATAN HAİNLERİ

Nedir şu vatan?

haini olduğumuz!..

yıkmaya çalıştığımız!..

sattığımız hatta padişah Vahdettin gibi!..

ihanet ettiğimiz hiç durmadan!..

Kimin vatanı bu?

kime ait ki bu vatan bu kadar haini çok? 

düşmanı... 

ve ihanet edeni... 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=799295&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL


Bırakın siyasetin kirlettiği dünyayı. 
biz büyüklerin kirlettiği... 
koca koca adamların... 
gazetecilerin...
Göçelim bu dünyadan...
çocukların dünyasına...
henüz kirlenmemiş çocukların dünyasına...
kirletemediğimiz dünyalarına...



























NAMUS VE ŞEREFİ SİYASETİN "MALZEMESİ" YAPMAK

Rakip için sarfedilen her aşağılayıcı hakaret, meydanları adeta sarhoş ediyor.

Sarhoş oluyor meydanı dolduran binler...

on binler...

Rakiplerin "namus" ve "şeref yoksunu" olmalarından bir haz alış!..

Ve alkış...

Tam bir trajedi...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=795820&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL



DÜŞMANLIKLARIMIZ KORKAK YAPIYOR BİZİ


Bir mağaradayız.

loş... 

karanlık hatta... 

ışıksız yani...

renklerin olmadığı.

ve renkliliğin...

Çünkü sadece kendi rengimizi seviyoruz.

tutsağı olduğumuz rengimizi.

dolayısıyla ışığı sokmuyoruz mağaramıza.

ışığı... 

diğer renkleri gösterecek olanı

ve renkliliği 

düşmanı olduğumuz renkliliği. 

ve korktuğumuz.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=793568&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL



SEÇİM NARA VE GÜL


Ne demişti Yasemin Çegerek?

Hollanda'da İşçi Partisi milletvekili...

"Bizim partimiz gül dağıtır Hollanda'da. Türkiye'de olduğu gibi seçim otobüsleriyle gürültülü propaganda yapamazsınız." diyor. "Sesten rahatsız oluyoruz, diye vatandaşlar şikâyetçi olur."  

Şöyle bitirmişim o yazımı:

"Seçmene gül... 

Gül...

Efendimiz'e duyulan sevginin remzi... işareti... simgesi... 

Ve saygının...

Batılı zihin, gülü, doğulu zihin de gürültüyü tercih ediyor.

Gül ve gürültü.

Birinde duygu, diğerinde nara...

İki farklı algının tezahürü.

İki farklı zihniyetin kendini ifade ediş şekli."



KENDİ OLMAKTAN UTANMA HİKAYESİ OLARAK MODERNLEŞME

Kışkırtıcı olacağını bilerek söylüyorum.

Atatürk'le Hitler "çağdaş"tır.

Hatta Sultan Vahdettin'le Atatürk.

Sonradan aralarının açılmasına rağmen Kâzım Karabekir'le Atatürk çağdaştır.

Bir kışkırtıcı cümle daha söyleyeyim:

Aynı zamanı paylaşmaları, aynı zamanda zuhur etmeleri nedeniyle dekolteyle tesettür çağdaştır. 

Mini etekle türban da...

Ve sosyalizmle faşizm de çağdaştır. 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=781793&pt=ZEKA%C



CEMAATLER CUMHURİYETİ

Sağcısı Nazım'ı okumuyor...

Solcusu Necip Fazıl'ı... 
 
Hazin bir kültürel talandır ortalıkta zuhur eden...

***

Dede Efendi dinlemek muhafazakârlık. 

Ya da Itri dinlemek...

Fazıl Say dinlemek modernlik...

Ya da Beethowen dinlemek...

***

Oysa Beethowen'la Dede Efendi ve de Itri  hemen hemen çağdaşlar.

Birini dinleyince muhafazakâr olmak, diğerini dinleyince çağdaş olmak iddiası utanç verici bir cehalete işaret etse gerek.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=779093&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&C



CUMHURİYET


Bu gün, "bastırılanın" geri dönüşünü yaşıyoruz.

bastırılanın.

yasaklananın.

Yasaklanan her şey geri döndü...

kimlikler,

yaşam tarzları...

Fışkırırcasına.

Cumhuriyetin ulusalcı ideoloji kuşatılıverdi kendi yasakladıklarıyla.

yok saydıklarıyla.

Yasaklanan Kürtlük, yeniden varolmanın, ergenliğinin uçarılığını yaşıyor.

Başına buyrukluğun.

Sokaklar tesettürü bayraklaştıranlarla doldu.

Herkes, "kendi olmanın" sarhoşluğunda.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=777046&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL



ÖLDÜRMEKLE MEŞGULÜZ

İphone 5, 6...

Ya da Samsung note4, note5

Çağımızın "akıllı" telefonları.

Çağımızın aklı!

Çağımız insanının hatta!

İki "akıl" içiçe.

Biri "üreten akıl..."

Ya diğeri?

O da "üreten aklın" ürettiklerini tüketen akıl.

Ve tüketirken de tükenen!..

http://www.zekaigorgulu.com/…




BEN ÇOCUĞUMU HİÇ ENGELLEMEDİM


Evet şimdilerde moda... 

Modern çağın modası...

Çocuklar "engellenmemeli." 

"Özgür" olmalı! 

"Kısıtlanmamalı!.."

Kendini "özgürce ifade" etmeli!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=751577&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL





Başbakan DAVUTOĞLU, Geleceğin Şehirleri Sempozyumu’nun gala yemeğinde yaptığı konuşmada Amasya’dan bahsedip:

“Ben şehirlerin gerçek ruhunun el etek çektikten sonra geceyarısı veya sabah güneş doğarken hissedildiğini düşünürüm.

Amasya'ya gidin, Yeşilırmak'ın suyunun toprağa teması ve kıyıdaki evler, sizde, işte mekan, şehrin doğacağı yer burasıdır duygusu uyandırır" diye konuştu.”

***

Sayın Başbakan doğru söylemiş. 

Ancak sayın DAVUTOĞLU'nun sözünü ettiği Amasya, "Osmanlı Amasya'sı"dır.

Osmanlı'nın Amasya'sı. 

Osmanlı'dan kalan, Osmanlı'nın bize bıraktığı Amasya...
 

***
Sayın DAVUTOĞLU "şimdi"nin Amasya'sını da bir görebilseydi keşke. 

Bir gösterebilseydiler. 

Betonlaşan Yeşilırmak'ı... 

İki yanı sitelerle doldurulan, sitelerle boğulan...

sitelere boğdurulan Yeşilırmak'ı. 

Ve yeşille ilişkisi kesilen...

***

Bir görebilseydi sayın Başbakan yürümeyen, tıknefes olmuş trafiği.

Bir gösterebilseydiler… 

Beş-altı km'lik yolun bir buçuk saatte geçilebildiği şehri...

Dört yıldır bitirilemeyen çevre yolunu da görseydi keşke...

***

Betona kesmiş şehri bir görebilseydi sayın Başbakan…

Bir gösterebilseydiler…

Parksız, bahçesiz Amasya'yı... 

Her biri ticarethaneye çevrilmiş parkları... 

Piknik yapılamayan, ağaçsız, gölgesiz parkları...







"Şimdi"ye boğdurulan bir "geçmiş"le karşı karşıyayız. Osmanlıca'yı zorunlu ders yapmaya çalışanların, Osmanlı eserlerini gökdelenleriyle boğmaları tam bir paradokstur. Gücü/iktidarı ele geçiren muhafazakârların nasıl "dünyalılaştıklarını" görmek de ayrıca esef vericidir.

OKULDAN KAÇIŞ

Bugünkü anlamıyla okullar bir formaliteye dönüşmek üzereler.

Öğretmenler de... 

Hem de çok kısa bir gelecekte.  

Okullar, "öğrenmeyi" dijital bir düzlemde ve oyun formatında yeniden inşa edecek bir yapılanmaya dönüşmezse eğer, bir "hapishane"ye dönüşecekler. Öğretmenler de birer "gardiyan"a.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=749850&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9


GELECEĞİ OLMAYAN "ŞİMDİ"

Yapıyoruz...

Sonra yıkıyoruz.

Tekrar yapıyoruz...

Ve tekrar yıkıyoruz.

Çünkü yaptıklarımızın ömrü yok.

Ömürlü yapmıyoruz çünkü.

Yapamıyoruz...

Her şeyimiz günlük...

Bakın şehre... 

yollarına... 

kaldırmlarına...

Bakınca ne dediğimi anlayacaksınız. 

Çocukların yap-boz oyunudur ortalıkta zuhur eden...

Çocukça...

Vallahi çocuklar gibiyiz!..


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=746916&pt=ZEKA%C4%B0+G%C3%96RG%C3%9



NE YAPTIK BİZ BU GENÇLERE (II)

Hani o liseli kız var ya? 


Karşı kaldırımdaki erkek arkadaşına pornografik göndermede bulunan. Hah! İşte becerisini ya da yeteneğini keşfedemediğimiz ya da yeteneğine ve/veya becerisine değer vermediğimiz o genç kız intikam alıyor kendini fark etmeyen bu toplumdan. 

Kendine bir değer biçmeyen, kendinde bir başarı hissi yaratmayan ve kendine mutluluk yaşatmayan, yaşatamayan eğitim sisteminden öcünü alıyor o bali çekenler! Böyle de mutlu olunabilir diyor tiner koklayanlar ve çakmak gazı soluyanlar!

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=739529&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL

 


NE YAPTIK BİZ BU GENÇLERE (I)


Lise öğrencisi genç kızın, karşı kaldırımdaki erkek arkadaşına attığı lafı buraya yazabilecek bir cesaretin sahibi değilim elbette!

Sarf edilen sözü "erotik" olarak nitelemek bile aşırı iyimserlik olur.

Bir "iletişim" türü olarak kullanılan dil, tek kelimeyle "pornografik."

İşitenin ya da duyanın edep duygusunu inciten, yüzünü kızartan bu dilin, sözü sarfedende ve sözün muhatabında rahatsızlık yaratmaması ve/veya "normal"miş gibi kullanılması hangi sosyoliji bilgisiyle açıklanabilir bilmiyorum.

Ya da hangi ideolojiyle.

Hangi dinle...

Ahlâkla...

Hangisi böyle bir dile cevaz verir?

Hangi "modern/çağdaş" algı savunabilir bu dili?

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=738521&pt=ZEKA%C4%B




FARKINDA MIYIZ ?

* Mallarımız arttı,keyfimiz azaldı.
* Daha büyük evlerde ama daha küçük ailelerle yaşıyoruz.
* Konforumuz arttı ama zamanımız daraldı.
* Para kazanmayı öğrendik ama yuva kurmayı beceremedik.
* Çok para harcıyoruz ama az gülüyoruz.
* Varlığımızı arttırdık ama değerimizi yitirdik.
* Az kitap okuyor, çok televizyon izliyoruz.
* Akşam geç yatıyor, sabah yorgun kalkıyoruz.
* Uzmanlıklar arttı ama sorunlar çoğaldı.
* İlaçlar çoğaldı fakat hastalıklar arttı.
* Çok konuşuyor ama az gönül verip bol yalan söylüyoruz.
* Tanıdıklar arttı ama dostlar eksildi.
* Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı asla.
* Atomu parçaladık, ön yargılarımızı yıkamadık.
* Uzaya ulaştık ama kendi iç derinliklerimizden habersiziz.
* Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz ama komşumuza uğramak için üst kata çıkamıyoruz.
* Daha çok plan yapıyor ama daha az sonuç alıyoruz.

HAYATA YILLAR EKLEMİŞİZ AMA YILLARA HAYAT KATAMAMIŞIZ.

FARKINDA MIYIZ ?




SÖYLESENE

Ve tüm bunları diyorum, tüm bu yukarıda anlattıklarımı sessizce izleyenleri...

Ölümleri diyorum. ölümleri,  öldürmeleri, öldürülmeleri sessizce izleyenleri...

Tüm bu cinayetler karşısında susanları diyorum.

Çığlık atmayanları.

Yani "ben"i diyorum.

"sen"i...

"o"nu..

yönetemeyen" yönetici"leri diyorum. 

idare edemeyen "idareci"leri. 

yetmeyeni, güç yetiremeyen(!) "yetkili"leri diyorum. 

zulmün kendisini değil, sadece zulmün kendine yapıldığı kadarını göreni...

Evet hepimizi diyorum...

Suretimiz insan olmasına insan da...

Ya siretimiz?

Yani ahlâkımız!..

Söylesene var mı?

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=734958&pt=ZEKA%C4%B0+G%C3




ŞEHİT EDİLİŞ GÖRÜNTÜLERİ ÜZERİNE


Kanı dökenler, kanı döktürenler, o kan üzerinden hesaplaşacak rakibiyle.

O kanla atacak ateşin içine bu ülkeyi.

O şehit kanını görüp isyan edeceklerle!..

Kanı dökenlerin hedefinde, kanı görüp "coşacaklar" var!

Kanı görüp kendini kaybedecekler!

***

Kanı dökenlere elbette lânet olsun.

döktürenlere de...

kan dökülecek sosyolojiyi tarihsel süreç içinde yaratanlara da.







Hangi ahlâk anlayışı böyle davranmaya itiyor bizi?
Ya da hangi ideoloji?
hangi din?
hangi mezhep?
hangi medeniyet tasavvuru?
***
Necidir bunu yapanlar?
Devrimci mi?
Ya da dindar?
milliyetçi?

Atatürkçü ya da...
laik?
ateist?
hangisi?
Hiç biri!
Hiç biri sahiplenmez böyle bir "kirlenmeyi."
***
Öyleyse devrimci değil bunu yapanlar...
Ya da dindar...
milliyetçi...

Atatürkçü...
Laik...
Ateist...
***
Bir "hiç" bunu yapanlar.
Bir "hiçler..."
"Hiçbir şeyler..."





YAREN'İN YÜZÜNE BAKABİLMEK
11/10/2014

Ey Kürtleri SERHİLDANa çağıranlar!..

ayaklanmaya!..

meydanları ele geçirmeye çağıranlar!..

İki yaşındaki Yaren'i öksüz bırakanlar!..

Nasıl bakacaksınız Yaren'in yüzüne?

Bu ülkenin tüm Yarenlerinin yüzüne...

Ve hangi yüzle...

Ve de kızarmadan o yüzleriniz nasıl "barış" diyeceksiniz...

Ve nasıl alacaksınız ağzınıza "kardeşlik" sözcüğünü...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=727845&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C






3. sınıf öğrencilerinin gündeminde de savaş var.

hayallerinde...


ilkokul öğrencilerinin...


sekiz-dokuz yaşlarındaki çocukların...


Ölüm var...


Ölümler...


Tıpkı "yetişkinler" gibi.


***


Yukarıda füze yüklü uçaklar...


Gökyüzünde...


Uçurtma yerine...


Kuşların yerine.


Uçurtmasız bir gökyüzü...


Kuşsuz...


Güneşsiz...


Ve savaş gemilerinde bombalar...


Tam da denizin ortasında.


Balıksız bir denizin...


***


Çocukların göğü ölüm yağdırıyor.


Denizleri de...


***


Ey biz büyükler!...


Kına yakıp yatabiliriz artık!..




MÜSLÜMANLIĞIN BOĞAZINA DAYANAN BIÇAK : IŞİD

Hazreti İbrahim'in elindeki bıçağı gönderdiği bir koçla insandan hayvana çevirmişti ya Allah, IŞİD bu bıçağı insana geri çevirdi...

kardeşine...

dindaşına...

insana...

insanlığa...

Allah'a inat!..

Allah'la hesaplaşırcasına haşa...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=725188&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9



MEZHEPÇİ FAŞİZM

Bütün mesele, mezhepçi bir faşizmin içinde debelendiğimizin farkında olmayışımızdır.

Aziz İslâm'ın tüm insanlığı içine alan "kuşatıcı"lığının mezhepçi bir ahlâksızlıkla çölleştirildiğini, çölleştirdiğimizi görmüyoruz...

Körüz...

Körleştirdik aklımızı...

idrakimizi...

ve imanımızı...

İslâm'ın peygamberi, Medine'de, yani şehirde, yani medeniyetin şehrinde Yahudilerle ve Hıristiyanlarla "birlikte", "birarada" yaşamanın yollarını ararken bugünkü Müslümanların bir birini boğazlaması sadece mezhepçi bir faşizmle mümkün olabilir.

Yani kendi mezhepçi egosuna tapınmakla...

Ve kendi nefsini tanrılaştırmakla...


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=724495&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&MEZHEP%C3%87%C4%B0-FA%C5%9E%C4%B0ZM




KANTİN


Kuyrukta ya da sırada beklemenin çocuklara ait olduğunu düşünüyor olmalı öğrenciler!

"Zayıflar içindi sanki sıra beklemek...

güçsüzler için...

güçlü bir yakını, dayısı olmayanlar için(!)

***
İşimizi "güç" üzerinden görmeyi böyle öğreniyoruz!.. büyüklerimizden!..

yetişkinlerden!..

Haklı olmanın "güçlü olmak" anlamına geldiğini böyle öğretiyoruz çocuklarımıza!

Hem de "okulun" bahçesinde!..

***
Bu yüzden işçisiyle yemek kuyruğuna girmiş patronu bulmak güçtür bu ülkede...

Öğrencisiyle kuyruğa girmiş öğretmeni de...

http://guzelcocuklar.com/?Syf=22&Mkl=413262




Evet, kendinden "farklı" olanla temas etmeyince kendine bir değer biçemiyorsun.

Yanyana gelmeyince göremiyorsun kendini...

"Öteki" olmayınca "aynasız" kalıveriyorsun... 

Farkını, farkındalığını farklı olanla yanyana geldiğinde anlıyor insan.

Uzunluğunu, kısalığını bir "öteki" üzerinden anlayabiliyor.

Şişmanlığını ya da zayıflığını da. 

*** 

"Değerler" skalasındaki yerinizi görmek istiyorsanız, skalaya uzaktan bakmalısınız.

Skalada kendinizi ve diğer dizili olanları görmek için...

Sizden üstte ve altta olanları farkedebilmek için. 

İlerde ve geri de olanları da...

Kıyas, "öteki"yle "kendin" arasında yapılan bir karşılaştırma.

"Farklı" olanla.

http://www.yesilirmakgazetesi.com/yazi-detay/565/ingilizce-biliyor-musunuz.html


BELKİ ALLAH SİZİN ÇOCUĞUNUZ İÇİN FARKLI BİR ROL YAZDI

Elbette ki Allah insanları tek tip yaratmıyor.

Yani teknolojik bir "kopyala-yapıştır"la çoğaltılmıyoruz.

Yani bir prototip yok.

Aslolan çeşitlilik...

Farklılık...

Her halûkârda...

Muradı böyle...

Yaratıcının...

***

İtiraz var mı?

Haşa...

Ne haddimize...

***

Milyarlarca insan...

Farklı yeteneklerde...

Farklı zekâlarda...

Çeşit çeşit kişiliklerde...

huyda...

ahlâkta...

ve inançta...

Birbirinin "aynı"sı olan yok milyarlarca insanın içinde...

http://www.guzelcocuklar.com/?Syf=22&Mkl=719932&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9




YEŞİL AMASYA'DAN BETON AMASYA'YA

Tarihi Beyazid Camiinin bahçesindeki kapalı bölümde bir "Minyatür Amasya."

Tarihsel derinliğinde nasıl da mütevazi.

Huzurun, dinginliğin ve sakinliğin yani sükunetin görünmesi, görünür olması, ancak Amasya'nın o görüntüsünde mümkün gibi gelir bana.

Bugünden utanabilmenin vitrinidir yüz yıl öncesinin Amasya'sı.

Şehrin tarihi dokusunun nasıl yok edilebileceğinin resmi.

Yöneticilerin, şehrin "tarihini" yaşatabilme yeteneklerinin turnusol kağıdı.

Bir halkın, yaşadığı kenti nasıl tükettiğinin tanığı.

Bu kentte yaşanmış insan hikayelerinin nasıl unutturulduğunun habercisi.

Yeşil Amasya!...

Neresi yeşil?

Amasya'ya yeşilini veren bağlardan eser kaldı mı?

Hacılar Meydanı bitti bitiyor.

Bahçeleriçi ?

Önceki yeşilinden intikam alırcasına, yeşilsizleştirilen/bahçesizleştirilen mahalle.

Bahçeli Elli Beş Evler'in yeşilini boğan beton bloklar...

Samsun asfaltının (A.Türkeş Bulvarı) alt tarafındaki yeşil bağlar da yok artık.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=719643&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&YE%C5%9E%C4%B0L-AMASYADAN-BETON-AMASYAYA



KARABÖCEKLER

Kadın, tıklım tıklım otobüste çığlık çığlığa.

Halk otobüsünde...

"Susmayı bilecekler. Mecbur muyuz gürültülerini çekmeye? Karaböcekler gibi sardılar her yeri. Müdahale etmek lazım canım. Hadlerini bildirmek gerek. Nereden de buldular Amasya'yı!.. Zaten insan olsalar ülkelerini terkedip gelmezler!.. Yazık, Türkiye elden gidiyor!.."

Son iki cümle zihinsel arka plânı faş ediveriyor ortalık yere...

***

Otobüsün en arka koltuğunda Iraklılar...

Ya da Suriyeli...

Pusmuş kalmışlar!..

Bir kıstırılmışlık duygusu yüzlerinde...

Anlamıyorlar belki söylenileni, ama hakaret edildiğini bal gibi de biliyorlar.

Ücret vererek bindikleri araçta mahsurlar adeta.

Bedelini ödeyerek oturdukları koltuklarda itibarsızlaştırılıveriyorlar...

"Yüksek sesle" konuşmaları hakaret edilmek için yetiyor!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=716506&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&KARAB%C3%96CEKLER




SEN ÖNCE KENDİNİ ANLAT

"Atatürkçü" olmak mümkündür...

doğaldır...

ve anlaşılabilirdir...

Peki Atatürkçülüğe karşı olmak?

Elbet de karşı olmak da bir o kadar mümkündür.

doğaldır...

ve anlaşılabilirdir...

"Dinsiz" olmanın bir "hak" olduğu dünyada elbette ki Atatürkçü olmamak da bir haktır.

En az Atatürkçü olmak kadar bir haktır...

ve anlaşılabilirdir... 

*** 

Yapmamız gereken şey, "ne olduğumuzu" anlamaktır önce. 

Ve devamında anlatabilmektir kendimizi.

Karşındakini, karşıtını, ötekini tarif etmek değil mesele.

Kendini tarif etmek.

Önce kendini anlamak...

Sonra da anlatmak.

ama kendini...

sadece kendini...

Bırak karşıdakini... karşıtını...

Önce sen kendini bir anla ve anlat hele...

Sonra karşındaki senin aynanda anlatmaya başlayacaktır kendini... 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=715394&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%


NAMAZ BİR FİRARDIR

"Namaz firardır..."

Evet, tam da böyle söylemişti ekranlardaki bayan.

"Namaz bir firardır..."

***

Firar...

Yani kaçış.

Hapsolunmuşluktan kaçış...

Tutukluluktan...

Dünyaya ait "tutku"larımızdan...

"bağ"larımızdan...

"bağımlılık"larımızdan...

Sahip olduklarımıza kölelikten...

Sahip olduklarımızın bize sahip oluşundan...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=714831&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&NAMAZ-B%C4%B0R-F



Yılmaz ÖZDİL diyor ki:

Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, "Aman annane be, boş versene"deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya...

Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya...
İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.
Ne verirlerse onu yiyeceksiniz.
Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz.
Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor.
Bilmeli.
Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor!
Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran...
İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkum,  maalesef torunlarınız da.

Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için, içinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan!
Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu.
Tahin-pekmezi " köylü işi " vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları  "modernite" sandığınız için, daha 10 yaşında çocuklarımız balona döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.

Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak?
İstanbul'un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir'de, Antalya'da, Adana'da evde salça yapmak?
Şikayet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla  beyazlatılıyor diye...
İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde  ekmek yapmak?
Bütün ailen kabız...
Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet  umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?

Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun. Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun
Ne işe yaradı senin pazara gitmen?

Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi...
Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle  zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!

Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok;
Gazetelerin tiraj almak için uydurduğu uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun...
Brüksel lahanası yiyerek mi AB'ye gireceğini sanıyorsun?

Çin'den bal getiriyorlar mesela...
Taaa Arjantin'den, Meksika'dan bal getiriyorlar.
Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan...
İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin!
Ben iddia ediyorum; Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla,
Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli'de, Pervari'de terör bile azalır, terör bile...

Uzatmayayım.

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.
Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA'sını değiştirdi!

Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.

Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz.
Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.

Yılmaz ÖZDİL


İKTİDARLARIN USLU ÇOCUĞU OLMAK

Sendikaların ülkedeki siyasete taraf olmaları işin doğasına aykırıdır.

Sendikacılığın doğasına...

Sendikalar politik yapılar değildir...

Olmamalıdır.

Siyaset karşısında bağımsız olmak, sendikacılığın onuru ve haysiyeti olmalıdır.

Zira siyaset, iktidara taşıyan bir araçtır.

Yani devleti yönetmenin, devlet yönetimini ele geçirmenin bir aracı.

Gücü ele geçirmenin...

Gücü ele geçiren siyaset en güçlü "işveren"dir.

İşte tam da burada işverenin "tarafında" olmak bir sendikacılık ayıbıdır.

Varlığını siyaset üzerinden inşa eden her sendika bir gün bu ayıbın içine mutlaka düşecektir.

Zira sendikal mücadele, her zaman işverenin/devletin karşısında konumlayarak vareder kendini.

Şu ya da bu partinin iktidarı "karşısında" kendini konumlandırarak...

Siyasete "biat" eden "her" sendika, biat ettikleri siyaset iktidara geldiğinde o iktidarın "uslu çocuğu" olurlar.

Olmak zorundadırlar.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=713805&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&


ZİHİNSEL TAŞLAŞMA

Hiç kimsenin imtiyazlı olmadığı, peygamberler için bile çizilmiş sınırların olduğu bir sistemde bugün, Müslüman kitlelerin ufkunu kapatan binlerce imtiyazlı/dokunulmaz 'mübarek zat'lar var.

Bireyler her durumda kendi eylemlerinden sorumludurlar, bu eylemlerinin sonuçlarına da katlanacaklardır.

İslam hiçbir şekilde kimi imtiyazlı sayılan/sayılabilen kişi ve grupların tekeli altına alınamaz.

http://www.yenisafak.com.tr/yorum/zihinsel-taslasma-677661#


İNGİLİZCE BİLİYOR MUSUNUZ?

"Değerler" skalasındaki yerinizi görmek istiyorsanız, skalaya uzaktan bakmalısınız.

Skalada kendinizi ve diğer dizili olanları görmek için...

Sizden üstte ve altta olanları farkedebilmek için.

İlerde ve geri de olanları da...

Kıyas, "öteki"yle "kendi"n arasında yapılan bir karşılaştırma.

"Farklı" olanla.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=708142&pt=ZEKA%C4%B0%20G%




SEVGİN YOKSA İMAN BAHÇESİNDE İŞİN NE

İnsanlar birbirini sevebildiğinde bedel ödeyebilir.

sevebilmesinin neticesinde vazgeçebilir kendinden...

Kendi haklarından...

Kendi nefsinden...

çıkarlarından...

rahatından...

ve iktidarından...

***

Bu kadar hak gasbının, şişkin egonun, hakaretin, aşağılamanın, "yuh"lamanın olduğu bir ülkede sevgi yeşermez...

Sevginin olmadığı yerde de "mümin" olunamaz.

Ve Müslüman kalınamaz...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=707675&pt=ZEKAİ+






YAP-BOZ OYUNU


Şehir, yap-boz oyuncaklar gibi.

Çocuklar yaparlar ve bozarlar...

öğrenmek için...

doğruyu bulmak adına...

güzeli...

estetik olanı...

Maliyetsizdir de...

Ama sadece çocuklar içindir.

Doğaldır ve gereklidir...

***
Problem, günümüz yetişkinlerinin çocuksu yap-boz oyununu şehrin üzerinde "oynamasıdır".

Çocuk kurgular, yapar... ve bozar... daha iyisi için.

Bir adım sonrasını düşünmez çünkü çocuk...

düşünemez...

doğası gereği.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=707610&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C



DAVET...
Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.


Donattım sofrayı.


Bayağı uğraştım.


Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi
bilirim.


Bayağı da para gitti.

Birinin yediğini öbürü yemez.

Ötekinin içtiğini beriki içmez.


Dört kişilik sofra kurdum.


Mumları da yaktım.


Bak hepsi, Erick Satie severdi.


Hatırladım.


Müziği de ayarladım.


Geldiler.


20 yaşında ben,


35 yaşımda ben,


40 yaşımda ben ve


Bugünkü ben dördümüz birden.


20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.


40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.


Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.


Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.

Yatıştırayım dedim.

"Sen karışma moruk" dediler. Büyük hır çıktı.


Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.


Yirmi yaşım, kırk yaşıma bardak attı.


Evin de içine ettiler.


Bende kabahat.


Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine ...


CAN YÜCEL




KUR'ANSIZ DİN

Herkes Kur'an okudu ramazanda.

Her ramazanda olduğu gibi.

Evlerde... camilerde... medreselerde... mescidlerde...

Hatimler "indirildi" binlerce...

milyonlarca hatta...

Arapça olarak tabi...

Genellikle Arapça...

Orjinal halinden...

Peki ne anladı okuyanlar?

Ne anladık?

Hangi mesajlarını idrak edebildik Yüce kitabın?

Sahi Kur'an niçin indirilmişti?


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=705280&pt=ZEKA




ÖLÜM

Çocukluğumda annem ya da babam bazı gecelerde komşunun ağır hastasını beklerdiler başucunda Kur'an okuyarak.

Sabaha kadar... Bazen günlerce... gecelerce...

"Can çekişiyor." derlerdi...

Ölümü hep birlikte beklerlerdi...

Hep birlikte uğurlarlardı ebediyete öleni.

Herkes ölenin ölümüne şahit olurdu.

Korkunç değildi ölüm...

Ortada olandı...

Şahit olunandı her daim...

Normal olandı...

Ölmekte olan yalnız değildi... yalnız da bırakılmazdı...

Islak pamukla su verilirdi ölmekte olanın dudaklarına...

Salâvat getirmesine yardım edilirdi...

Hep birlikte karşılanırdı ölüm...

topluca vedalaşılırdı ölenle ölüm esnasında...


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=703706&pt=ZEKA%C4%




"Batı"nın, "Batı"lının Müslümanların başına sardığı bir faşizmdir İsrail. Batılıların ateşkes çağrısından maksat, İsrail'in üzerine sıçramış kanları temizlemek için bir moladır sadece.

Fotoğrafı okuyamayıp, Hamas'ın teröründen dem vurmak, dumura uğramış bir zekâyı ima etmiyorsa eğer, tam bir ötekileşmeyi, şahsiyetsizleşmeyi ya da bir kimlik yitimini ima ediyordur.



ONE MİNUTE

One minute!

Evet böyle söylenmişti İsrail cumhurbaşkanı Şimon Peres'e.

One minute!..

"Bir dakika!.." denmişti.

Bir dur bakalım!..

Bir sus!..

Haddini bil!..

***
Sustular mı peki?

Hadlerini bildiler mi?

Ciddiye alındık mı?

Korktular mı bizden?

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=702983&pt=ZEKA%C4

 






Kaç dakika bakabileceğiz bu çocuğun gözlerine utanmadan.

Yalvaran, yardım dilenen korku dolu gözlerine...

Gözlerimiz dolmadan nasıl bakacağız...


Boğazımız düğümlenmeden...


Yutkunmadan...


Yutkunamadan..

Bir de bu yavrunun yerine kendi yavrunuzu koyarak bakın resme.

Yani empati yapın...


Hemhal olun bebenin anne-babasıyla...


Elbette Türkiye başbakanının önemli işleri var!

Muhalefet liderlerinin de!..

Gözleri cumhurbaşkanlığı hırsı bürümüş...

İran, Şii imparatorluğunun kuruluşuyla ilgileniyor Sünni katliamlarını destekleyerek...

Ve Sünni Araplar da IŞİD katliamlarıyla kendi dünyalarını inşa ediyorlar....

Esed, iktidarını koruyor muhalif Müslüman katliamlarıyla...

Ve Mısır'da Sisi, cezaevine tıktığı muhaliflerini idam etmekle meşgul...

İsrail de eli boş duracak değil ya. O da "Müslüman öldürme" kampanyasına destek veriyor!..






EY HİTLER!..

Gazze'de, insana/insanlığa/vicdana ait bütün değerlerin yitirildiği, tüketildiği zamanları yaşıyoruz...


Kucaklarda çocuk bedenleri...

cansız...

Sırf o günahsız çocuklar için dünya ayağa kalkmıyorsa eğer, bilin ki insanlık vicdanını kaybetmiştir.

yani insafını...

merhametini...

şefkatini...

İnsaf ve merhamet yeryüzünden çekilmişse, kıyameti beklemek icabeder.

Zira Tanrı'nın adaleti, merhameti, rahmeti, şefkati insanda tecelli eder.

Eğer insan tecelligâh olmaktan çıkmışsa, alemin varlık sebebi de ortadan kalkmış demektir.

Bu hal, alemin "dürülmesi"ne delâlettir.

Ortadan kalkmasına...

Yani kıyamete...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=700598&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%





MEZHEP SAVAŞI DEĞİL ARAP-FARS SAVAŞLARI
(İbrahim KARAGÜL) 

Mezhep savaşı korkusuyla baktığımız olay, hep söylediğim gibi, aslında bir Arap-Fars savaşıdır. Arap-İsrail savaşlarından sonra otuz yıldır devam eden ve bütün bölgeyi parçalara ayıran bir Arap-Fars savaşı izliyoruz. Ama nedense bu savaşa ilişkin tek cümle kurmuyoruz. Etnik çatışmalar, mezhep çatışmaları ve işgaller, coğrafyanın her köşesinde kendini hissettiren bu büyük savaşı görmemizi engelliyor.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/IbrahimKaragul/yeni-cephenin-adi-turk-kurt-sunni/54524


IŞİD DEĞİL YENİ 'SÜNNİ' ARAP DEVLETİ PROJESİ..
(İbrahim Karagül)

IŞİD konusunda sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da kafası karışık. Ama Türk medyası kadar olaya sığ yaklaşıldığını sanmıyorum.

Öncelikle; Irak'ta bütün örgütlerin eli kanlıdır. Bugün yönetimde olan, meşru seçimlerle gelen siyasi çevreler bile, biraz geçmişine bakınca aynı terör yöntemlerini kullanmış, sivil cinayetlere imza atmış, infazlar gerçekleştirmiş hatta katliamlara katılmış yapılardır. Böyle olunca Irak'ta herkes için bir örgüt ve terör tanımlaması zaten vardır.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/IbrahimKaragul/isid-degil-yeni-sunni-arap-devleti-projesi/54308




GİRDİĞİMİZ KARANLIK ÇAĞDAN ÇIKMAK ZORUNDAYIZ

Kudret yumruğumuzu hep karşıtlarımızın masasına indirmekten kendimize dönemedik bir türlü.

Kendimize bakamadık.

Göremedik kendimizdeki "hastalıklı" imanı!

İslâm'la ilişiği kesilmiş Müslümanlığımızı.

Hep "ötekinin" günahıyla akladık kendimizi. 

İslâm coğrafyasında Müslümanlar bir birini boğazlarken, Amerika'nın bilmem ne eyaletindeki zenginlerin manevi yoksunluklarıyla meşgulüz.

Onlar maneviyatsızlıktan intihar ediyormuş...

Tamam... kabul...

Peki biz Müslümanların utanç verici barbarlıklarının nedeni ne?

Hangi güçlü "maneviyat" bize bu vahşeti işletiyor.

Hangi ayetten güç alarak boğazlıyoruz birbirimizi?

Hangi hadisten? 

Efendimizin hangi uygulamasından... 

Şeytana küfretmekten kendi günahımızı göremez olduk. 

Hayır göremez olduk değil. Kendimizi görmeye cesaretimiz yok. 

Kendi günahımızı görmeye... eksiğimizi...

Ve şeytanla işbirliğimizi!...  

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=698398&pt=ZEKA%C4%B0%20G%



MODERN SEKÜLER DİNDARLIK

Hani bir elin verdiğini diğer el duymayacaktı!

Ya da sağ elin verdiğini sol el bilmeyecekti!

Verdiğimizi görmeyecektik hani.

Ve göstermeyecektik kimseye.

Söylemeyecektik...

"Unutacaktık" iyiliklerimizi.

Yaptığımız iyilikleri...

Ve başa kakmayacaktık!..

Hatırlamayacaktık...

hatırlatmayacaktık...

O derece gizleyecektik hani!

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=695326&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%




"Ben oruçluyum. Benim karşımda yiyip-içme." demek, oruçlu olduğunu "ilân" etmektir cümle aleme.

Bir kibri işaret eder bu.

Üstünlüğünü!..

Tutmayana karşı.

Tutmayanlara...

Oruçsuzlara...

Oysa oruç, bunlardan başka bir şeydir. 

Bir hüznün hikâyesidir oruç. 

Tevazuun...

Kibrin değil...

***

Dücane CÜNDİOĞLU'nun seslenişiyle bitirelim:

"Bil ki ey talib, Hira'sız din, itikafsız Ramazan olmaz.

Kalabalıkların arasındayken Tanrı'nın seninle ne işi olabilir?

Tanrı konuşmak için yalnız olanları seçer, diye uyarmıştım seni.

İçine çekilmen gereken bir kendiliğin bile yok.

Bir sığınağın.

Bir mağaran.

Tek başına için için ağlayabileceğin bir odan.

Hüznün yok çünkü.

Madem mahzun değilsin ey talib, kendini niçin aç bırakıyorsun?" 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=548828&pt=ZEKA%C4




BİRAZ EKMEK BİRAZ SU VE BOLCA TEFEKKÜR

Kırk yaşında bir adam...

Çarşıyı, pazarı terk ederek çıkıyor Hira'ya...

İştahı ve şehveti terk ederek...

Ve ailesini...

Yalnız kalmak için...

Tek başına...

Hani denir ki, Allah, konuşmak için yalnız olanı seçer...(1)

tenhada olanı...

Ve Allah tenhada olanı seçti konuşmak için...

Hira'daki yalnızı...

yalnız kulunu...

Muhammed'ini...

***

Hira, kalabalıklardan çekilmektir...

Kendine çekilmek...

Hakikatla temas etmek için...

Yaklaşmak için hakikate...

Sevgiliye...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=695060&pt=ZEKA%C4




FESTİVALDEN BİR KAOS YARATMAK

Festival komitesinin başındaki yetkililer keşke kendilerine mutluluk vadeden klimalı makamlarından şöyle dışarı çıkıp "şahsi" araçlarıyla o trafiğin içine dalabilme cesaretini gösterebilselerdi...

Yürüyebilselerdi "tek başlarına"...

Yalnız...

Kilometrelerce uzamış araç kuyruklarının yanı sıra...

Bir hissetselerdi "yaratılan" kaosun gerilimini...

Bir görselerdi karşıya geçemeyen yaşlıyı...

Kucağında çocuğuyla tedirgin anneyi...

Kollarından tutup karşıya geçirmeye kalksalardı ihtiyarı ve kucağında çocuğuyla anneyi...

Dahil olsalardı sokağa...

Sokaktaki hayata... 

***

Atatürk Anıtı'na çelenk koyarken "çağdaş" Cumhuriyetten dem vuranlar, hemen anıtın üstündeki ana yolda yaratılan trafik beceriksizliğinin tezahürünü de görebilseydiler keşke...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=695019&pt=ZEKA%C4%




HEYECANINI YİTİRMİŞ ÇOCUKLUKLAR

Geride bir yıl daha bıraktık...

SBS'ler...

Denemeler...

Düzey belirlemeler...

Seviye belirlemeler...

Testler... Testler... Testler...

Sorular... Sorular... Sorular...

Seçenekler...

Şıklar...

A... B... C... D...

Netler...

Yanlışlar...

Birinciler...

İkinciler...

Üçüncüler...

Dereceye girenlere:

Aferinler...

Tebrikler...

Ödüller...

Alkışlar...

Birinci, ikinci, üçüncü olamayan üzgün yüzler, dolmuş gözler, bezmiş, yılmış ruhlar...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=694627&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3




BEN OLMAMA HALİ


Kendimiz için yaşıyoruz. Nefsimiz için...

Var etmek için kendimizi, yok ediyoruz...

doğayı...

hayvanı...

Ve insanı...

Kendimizi "ötekinin" ölümü üzerinden üretiyoruz...

Dağlarda, mağaralarda saklanarak silahlarımızla.... bombalarımızla...

Toplarımızla...

bombardıman uçaklarımızla...

Karşılıklı öldürüyoruz birbirimizi.. farklılıklarımız yüzünden... 

Allah'ın lûtfu olan farklılıklarımız yüzünden...

Ten rengimiz öldürülme sebebimiz...

etnik kimliğimiz...

dilimiz...

mezhebimiz de... 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=693297&pt=ZEKA%C4%B0%20G



İSLÂMSIZ MÜSLÜMANLIK

Önce düşmek lâzım demek ki!..

Ayaktaki halimizi özlemek için düşmek...

Kıymetini bilmek için ayakta olmanın...

ayakta kalmanın...

ayakta kalabilmenin...

***

Düştük...

Yerlerdeyiz...

kan revan içinde...

cansız bedenlerimiz her yerde...

parçalanmış...

Öldüren de biziz...

ölen de... 

Allah adına!...

"Allahuekber" nidalarıyla!..

Ölenin de öldürenin de ağzında aynı nida:

"Allahuekber!.."

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=690562&pt=ZEKA%C4%



MÜKEMMEL ANNELER

Pusmuş çocuk kükreyen annenin karşısında.

Küçücük kalmış...

Mini minnacık...

Yok mesabesinde...

Bedenen değil.

Şahsen...

Ve zihnen...

Belki aklen...

Annenin gözünde...

Annesinin...

Tam da gözünün içine sokulurcasına tutulmuş karnenin karşısında.

Karnesinin...

http://www.guzelcocuklar.com/?Syf=22&Mkl=628732



ŞEHR-İ EMİNİ'NE ARZ

Denir ki, "Tanrı idarecilerin ellerine demiri, yüreklerine de cesareti vermiştir."

"Cesaret", halkın yararına olan çalışmaları yapabilme iradesinin sembolü. 

Karar verebilmenin...

Harekete geçebilmenin...

İdarecinin eline verilen "demir" de toplumun yararına olan çalışmaları yapabilme "gücü"nü temsil eder.

gücü...  iktidarı...

*** 

Ve yine denir ki, "Tanrı bir de mizanı indirmiştir."

Mizanı...  dengeyi...  teraziyi...

Nedir bunun hikmeti?  Yani mizanın?..

Kimsenin hakkını "zayii" etmeme... ettirmeme... 

Kimsenin...

Ne birey karşısında toplumun, ne de toplum karşısında bireyin...

Ne azınlık karşısında çoğunluğun hakkını zayii etme...

Ne de çoğunluk karşısında azınlığın hakkını... 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=688472&pt=ZEKA%C4



LÜTFEN BU ŞEHRE VE İNSANINA HÜRMET EDİNİZ


Kârın ve faydanın ele geçirdiği insan, kendine ancak bu kadar yabancılaşabilir.

Kâra ve faydaya "tutsak" insan, yaratılışını ancak bu kadar bozabilir.

Yani fıtratını. 

Ne demişti Allah:

"Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz;

Buna rağmen onlar orada kötülük işlerler.

Böylece o ülke, helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın
ederiz."

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=687006&pt=ZEKA%C4%B


"5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ" İLİMİZ AMASYA'DA TÖRENLERLE KUTLANDI!..




TARZAN NİYAZİ

Kışın ortasında, her şeyin, her yerin beyaza kestiği bir günün akşamında iki insan geldi okulumuzun bahçesindeki lojmana.

Akşam karanlığı çöktü çökecek bir vakitte.

50-60 yaşlarında.

Kısa boylu ikisi de...

Paltoların sıkı sıkı sardığı bedenleri oldukça iri ve hantal.

Sarı tiftik kalpakları altındaki başları kocaman.

Ellerinde bond çantalar.

Yüzlerinde “ciddi adam” ifadesi asılı…

Başöğretmen kibrinde…

Küçümseyen…

Ve buyurgan… 


http://www.zekaigorgulu.com/?pnum=40&pt=TARZAN%20N%C4%B0YAZ%C4%B0



TRAMPET

Biz çalmaya devam ediyoruz. 
Kalabalık, sırtlarını okulun duvarına dayamış birkaç öğretmeni çembere alıyor.
Biz ne çaldığımızı bilmiyoruz. Bakışlarımız, kalabalığı arasında yitip giden öğretmenlerimizi arıyor.
Korkudan titriyoruz.

Bir köy büyüğü yanımıza geliyor:
“Tamam çocuklar, bırakın çalmayı.” diyor, biz duruyoruz.

Öğretmenler, kendini kaybetmiş kalabalığın elinde yitip gidecekken, süngü takmış tam teçhizatlı jandarmalar görünüyor.
İhtişamlı, sert ve seri.

http://www.zekaigorgulu.com/?pnum=29&pt=TRAMPET




KENT VAR!.. MARLBORO VAR!

Şehirlerin ana caddelerinde çocuklar... ana caddelerde ve köşe başlarında...

Ağızlarda bildik nakaratlar.

Kent var, Marlboro var!..

Kent var, Marlboro var!..

Ama tezgâharda Samsun sigarası yok.

Maltepe sigarası da...

Onlar karaborsa!..

Yabancı sigara var!.. Yerli sigara yok!..

Amerika'da üretilen var. Hem de kaçak olarak... Türkiye'de üretilen yok!..

http://www.zekaigorgulu.com/?pnum=47&pt=KENT%20VAR!%20%20MARLBORO%20VAR!


HOCA

Kasabanın içlerine doğru giren eğri büğrü sokaklardaki duvarlarda sloganlar, sloganların yazılış biçimi, harflerin slogan içindeki duruşu, düşmanlığı büyüten bir ima taşıyor sanki.

Çok yerel…

Çok oralı…

Çok o topraklarda üretilmiş…

Çok milliyetçi…

Müsamahasız… katı… düşmanca… kinden beslenen sanki… ve ürkütücü… ve korkutucu…    

Duvarlardaki bu kışkırtıcılık, kasabanın akıp giden yaşamında bir  karşılık bulamamış gibi.

Kalın duvarların arkasındaki gömülü hayatlardan bir iz yok dışarıya yansıyan…

http://www.zekaigorgulu.com/?pnum=45&pt=HOCA



ŞEHİR HİKÂYELERİ

Üç genç kız...

Amasya Mimarlık fakültesi öğrencisi üçü de.

Uzak diyarlarından ülkenin...

Girdikleri mağazada mağaza yetkilisi Amasya'yı beğenip beğenmediklerini soruyor.

Üçünün ağzından da aynı anda, aynı sözcük çıkıyor.

"Hayır!..."

Yüzümüzde gülümsemelerimiz donuyor.

"Neyini beğenmediniz?"

"İnsanını!.."

Utangaç, gözlerimizi kaçırıyoruz gözlerinden genç kızların.

Hafif kızaran yüzümüzü çeviriyoruz yüzlerinden...

Bakamıyoruz...

Ve neden diye sormuyoruz...

soramıyoruz...

cesaret edemiyoruz...

Zira ne söyleyeceklerinden emin değiliz!.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=681846&pt=ZEKA%C4%B0%




SOMA'DAN SONRA UTANABİLMEK

Ve sendikalar...

İşçilerle ilişkileri, işçi öldükten sonra başlayanlar.

Emekçiler öldüğünde sokaklara dökülenler...

Sloganlarını ölenler üzerinden pişirip servis edenler...

Onca "emekçi" kırılmadan önce, ölümlere mekan olan o ocakların halini eylemlerine konu yapmayanlar, bunun için greve gitmeyenler, iş bırakmayanlar, yani sendikalar, yani "ulusalcı modernist" gençler, ölümlerden sonra sokakları ele geçirmenin provasını yapıyorlar.

Nefretleri galebe çalıyor...

Başbakana olan nefretleri...

Ölenlerin hüznünü paylaşmanın ötesinde onunla hesaplaşmanın imasını taşıyor sloganları...

Onunla...

Yani başbakanla... Her halukârda... 

İşverenle değil!

Galebe çalan nefretleri vicdanlarını yok ediyor...

Ölen işçilerden çok, nefret edilen düşman var hedeflerinde...

Madenin önünde acı çekenlerin yanında değiller bir yudum teselli için...

Ve paylaşmak için acılarını...

Ölmüş kocalarını bekleyenlerin yanında değiller...

Ölmüş babalarını bekleyen çocukların yanında...

Ölmüş evlatlarını bekleyen ana-babaların da...

Sokaktalar hepsi ellerinde taşlarıyla, sopalarıyla...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=678271&pt=ZEKA%C4%


SOMA'DA ÖLMEK

Soma'yı keşfetmek için ölmek gerekiyormuş demek ki.

Yüzlerce ölünmesi gerekiyormuş farkına varmak için Soma'nın...

Soma'daki madenin... 

Boğularak...

Ya da yanarak...

İnsanın...

Madencinin...

*** 

Soma'ya gitmesi için devletin, kavrulması gerekiyormuş yüreklerin...

Madendeki yetersizliğin anlaşılması için yetimlerin olması, çoğalması gerekiyormuş demek ki...

Yetimlerin...

Öksüzlerin...

Ve dulların...

***

Ve bakabilmesi ölenlerin yüzüne utanmadan ilgililerin...

yetkililerin...

maden sahiplerinin...

sendikaların...

Ve bakabilmek yüzlerine yetim kalanların...

Dulların...

Anne-babaların...

***

Kadermiş!.. 

Haşa!..

Allah'a iftira olur bu!..

Bu kader niçin Alman maden ocaklarına uğramaz...

Grizu hep bizim madenlerde mi oluşur?

Uğramaz mı hiç Almanya madenlerine?.. 

Aptallığımızın faturasını Allah'a çıkarmaktır bunun adı...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=676978&pt=ZEKA%C4%B0%20G%



'AKLEDEN KALP' MEDENİYETİ  
(y.kaplan)

Medeniyetin merkezinde kalp vardır: 

Akleden kalp.

Kalp atıyorsa, orada hayat vardır ve hayatiyetini sürdürüyor, demektir.

Burada dikkatimizi çekmemiz gereken hakikat şu: 

Medeniyetin bir merkezi vardır.

Aklı da, gözü de, ruhu da, sözü de harekete ve hayata geçiren bir merkezi: Kalp.

Kalp, yaratıcı ruhun kaynağıdır. 

Vicdanın.

Fıtratın.

Ümmîleşmenin.

Su katılmamışlığın.

Saflığın.

Arı-duruluğun.

Hakikatin yani.

Hakk'ın hakikatinin.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/hakikat-medeniyeti-akleden-kalbin-meyvesi/52272



OTORİTERLEŞME

Elbette ki otoriterleşmek, rakipsizleşmekle alâkalı.

Rakipsiz olmakla.

Rakipsiz kalmakla.

Hem "karizma" olarak rakipsizlik...

Hem de "siyaseten..."

***

Suskunluk otoriterleşene cesaret verir.

Eleştirmemek, eleştirememek, eleştirilmemek iştahını artırır "otoriterleşen"in.

*** 

Hiç kuşkusuz demokratik yollardan işbaşına gelen iktidarlarda da bir otoriterleşme hali olacaktır. 

İktidar olmanın doğasında vardır bu.

Her hâlükârda...

ve her iktidarda...

Zira sosyalizm de kendini "işçi diktatörlüğü" olarak tarif eder.

Devrim, iktidarı "zorla" ele geçirmenin adıdır.

ve hatta "kanla..." 

Bu yüzden ele geçirilen iktidarın "gönüllü" olarak rakiplere bırakılması, iktidar olmanın doğasında yoktur. 

İktidarları otoriterleşmeye götüren en güçlü saik, tek doğrunun "kendisi" olduğuna olan inançtır.



http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=670132


BARETLİ KIZGIN KÜÇÜK BURJUVALAR (s.seyfi öğün)

21. Yüzyıl'da emek de yüzbinlerce iğrenç, insanlık dışı imalâthânenin varlık gösterdiği merdiven altı bir dünyâya savrulmuştur.

Arayın da bulun.

Bunun dışında kalan yeni profesyonel dünyâyı ise emek ile açıklamak zordur.

Doğrusu bu olsa olsa, püritanlığın (saflık) çözülüp hedonizmin (hazcılık), kültürel yüzeyselleşmeyle el ele vererek yükselişe geçtiği bir lümpenleşmeyle açıklanabilir.

Yeni orta sınıfları da karakterize eden budur.

1 Mayıs'ın şenlikli ayinlerinde, başlarına baret takmış esas oğlanlar ve kızlar, buharlaşmış işçi sınıfının replikalarıdır (kopyaları).

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/SuleymanSeyfiOgun/baretli-kizgin-kucuk-burjuvalar/51642


ÇAĞ SORUNU (y.kaplan)

Bu dünyaya söyleyeceğiniz bir söz yoksa, hem bu dünyada yaşamıyorsunuz hem de yaşamanızın bir anlamı yok, demektir.

Söylediğiniz söz, bütün insanlığa -ve çağlara- 'seslenemiyorsa', ya söylediğiniz söz'de bir sorun var demektir; ya da durduğunuz yer'de.
...
İnsanlığın en temel sorunu, 'çağ' sorunu: Tek bir çağa, tek bir çağın ürettiği, bütün farklı duyarlıkları, algılama ve düşünme biçimlerini yok eden küre ölçeğinde hükmünü icra eden küresel bir ağ'a mahkûm olması yani.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/yersiz-ve-dilsiz-bir-cagri-cagini-kurabilir-mi/51592




ERMENİ TEHCİRİ VE ANADOLU MÜSLÜMANLIĞI

Tehcir edilen Ermenilere bir Müslüman yaklaşımı hiç gündeme gelmedi.

Hep "Türkçü" bir duruş üzerinden işlendi olay.

Hep Ermeni tehcirinin haklılığına bir sebep aradı bu "Türkçü" yaklaşım.

İhanetlerine vurgu yapıldı Ermenilerin...

***

Sürgüne çıkarılırken, Ermenilerin, küçük çocuklarını Müslüman komşularına emanet bırakmalarından hiç söz etmedik nedense.

Ve korunmak için din değiştiren, Müslüman olan Ermenileri içlerine alan Müslüman merhametinden de söz etmedik.

Bazı yerel yöneticilerin, Müslümanlığa sığmayacağı gerekçesiyle tehcir kararını uygulamak istemeyişleri de hiç hatırlanmadı.

Öyle ki, tehcir kararını "Müslümanlığa-insanlığa" sığmadığı gerekçesiyle uygulamayan mülki idareciler cezalandırıldı, ölüm cezasına çarptırıldı.

Bu toprakların kadim halkı olan Ermenilerin çocuklarını evlatlık alan, onlara merhamet eden Müslüman vicdanını da hiç hatırlamadık.

Halide Edip'in tehcire gönderilen Ermeni çocuklarını sahiplenişinden de haberdar olamadık.

Osmanlı hükümetine, sürgünde telef olan Ermeni çocukları adına şikâyetlerini de.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=671517&pt=ZEKA%



ÜÇ AYLAR!..

Ne güzel değil mi!.. 

Mübarek gecelerde bal damlıyor ağzımızdan. 

Dualar. 

Yakarışlar. 

Af dilemeler. 

Tövbeler.

Ve Mevlid-i Şerifler.

İlahiler...

***

Ve fakat tecavüz edilip öldürülen sabiler ekranlarda…

Çocuklar…

Günahsızlar…

Ve sokak ortasında öldürülen kadınlar kanlar içinde.

Kan revan her yer…

Kan bürümüş gözleri…

Kan içinde insan…

Kanın içinde…

Boğulan…

Ve yok olan…




MEYDANLAR TOPLANMAK İÇİNDİR

Şehrin insanını meydanlara sokmamak, şehrin meydanlarını halka yasaklamak bir ulus devlet refleksidir.

Meydanları sahiplenmektir devlet adına!

İktidar adına!..

Güç adına!..

Jakoben bir tutumdur bu.

Buyurgan...

Ve emredici...

 ***

Yasaklamak, korkmaktır.

Yasakladıklarından korkmak.

Meydana girmelerini yasakladıklarından.

İşçiden korkmaktır.

Öğrenciden...

Memurdan...

Şehrin insanından.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=667085&pt=ZEKA%C4%





MEYDANLAR DOLUSU ÇOCUK

Devlet yoktu bayramda...

Devletin ciddi yüzlü bürokratları...

Mülki amirleri...

Çocuklar bayramlarını onlara "sunmadılar!"

Onlara "arz" da etmediler.

Kendileri için bayram yaptılar.

Kendileri için...

Çocuklukları için.

Kendi çocuklukları için...

Atatürk'ün dediği gibi "Çocuk Bayramı"ydı ne de olsa...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=667074&pt=ZEKA%C4%




GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEDEN OLMAZ

Dünyevi olana ait ideolojiler üzerinden, insana sahici bir değer üretmek mümkün müydü?

Değer neydi ki?

Kişiden kişiye göre değişen miydi?..

Ya da ülkeden ülkeye?

Rejimden rejime..

ideolojiden ideolojiye...

"Düşünebilir" olması mıydı insanı "değerli" kılan yoksa?

Düşünebilir olmak...

Mukayese edebilmek.

Seçebilmek.

Tercihte bulunabilmek.

Yanılmak.

Ve sonucuna katlanmak.

İradesini özgürce kullanabilmesinde ve bedelini göze alabilmesinde miydi "değerli" olmanın sırrı...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=666720&pt=ZEKA%C4%B0%



ŞEHRİN GERÇEK SAHİPLERİ

İktidarların sadece kendilerine oy verenleri kucaklaması ilkel, kabileci ya da kavmiyetçi bir duruşu ima eder.

Türkiye'nin meydanlarını dolduranlar, aslında hesaba katılmamanın hıncıyla dolu olanlardır.

İhmal edilmenin, kenara itilmenin, sahip olduklarının ellerinden alınmasının ve "çapulcu"laştırılmanın isyanıdır bu.

Şehirlerin meydanlarını dolduranlardan bir "ihanet içinde olma" hikayesi çıkarmak yakıp yıkıcılığı artıracaktır.

Devletin kendi vatandaşlarının bir kısmını "iç düşman" ilan etmesi, ulus devlet refleksidir.

Sokaklara inmiş on binleri, yüz binleri ajan provokatör ilan etmek, kendine karşı olan herkesi aşağılamak ya da ihanet içinde görmek bir kendini beğenmişlik, bir kendine tapınma halidir. Bir narsizmdir...

***

İnsanların yaşadıkları şehre sahip çıkmaları, "şehirliliğin" bir gereğidir.

Ve ahlâkidir.

Ama o şehri korumak adına yıkmak, yağmalamak da bir o kadar ahlâksızlıktır.

Hoşnutsuzluğumuzu, itirazlarımızı belirtmedeki tavrımızın "evrensel" ahlâktan beslenmesi icabeder.

Ve karşı koyuş hikâyesi, içinde zekâyı barındırmalı. Zekâyı ve ahlâkı dışarıda tutan itirazlar, sahiplerini vandallaştırır.

Çıkışta masum olan hareket, kişiye ve kamuya zarar vermeye başladığında tüm masumiyetini yitirir ve patolojik bir hal alır.

Patolojik durum da "bünyeyi bozar."

Sakatlar... 

Ya da öldürür...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=666249&pt=ZEKA%

(Bu yazı 10 ay önce Yeşiırmak Gazetesi'nde yayınlanmıştır.) 


Ey ulu sarıklı yeşil hocalar!

(i.kılıçarslan)

Bir anlığına 4-5 yaşındaki çocuğunuzu getirin gözünüzün önüne.
Halası ona, gene en sevdiği çörekten yapmış.
Fakat çocuğunuz, arkadaşlarıyla o çöreği paylaşmadan bir tek lokmasını koymuyor ağzına.

Bir baba getirin gözünüzün önüne.
Kızının düğün akşamı, damadı ile kızının ellerini tutup onları odalarına götürüyor.
İkisinin de ellerini avcuna alıp onlara nasihat ediyor.

Bir dede getirin gözünüzün önüne.
Torunu sırtına tırmandı, orada gayet mutlu şekilde 'atçılık' oynuyor diye dakikalarca secdeden doğrulmuyor.

Bir şehrin en ileri gelen insanını getirin gözünüzün önüne. Kuşunun ölümüne çok üzülen bir çocuğa taziyeye gidiyor.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/ismailkilicarslan/ey-ulu-sarikli-yesil-hocalar




ETKİLİ SORGULAMALAR
(ATASOY MÜFTÜOĞLU)

İthal algılarla, yorumlarla, modellerle İslami bir dünya tasavvuru, İslami bir medeniyet tasavvuru oluşturulamayacağını unutuyoruz.

Ahlaki/deruni boyutu olmayan bir akıl ve bilinçle yol alınamayacağını göremiyoruz.

Dini hayatımız hem zihinsel anlamda, hem de manevi anlamda mekanik tekrarlardan ibaret kalıyor.

http://yenisafak.com.tr/yorum-haber/etkili-sorgulamalar-3.3.2014




PARKIMIZ VARDI!..
(ESKİ HALİ)







ARTIK YOK!..
(YENİ HALİ)




BAŞKALARININ KÖTÜLÜĞÜ SİZİ AZİZ YAPMAZ

"Başkalarının kötülüğü sizi aziz yapmaz." der Çehov...

"Sarsan" bir söz.

İnsanı kendine getiren...

İnsanı kendine döndüren...

Kendine, kendi içine bakıtan... baktıran...

Ben kimim, dedirten...

***

Korkuyoruz kendimize bakmaya...

Eksiğimizi görmek ağır geliyor nefsimize.

Noksanlıklarımızı görmek...

zaaflarımızı...

Hazmedemiyoruz.

Bayılıyoruz "yanılmaz"ı oynamaya.

Oysa aptallıktır bu...

***

Kendi eksiğini görmeyen bir kibrin sahibiyiz.

Görmeyince bizde eksik olanı, tamamlanamıyoruz.

Tam olamıyoruz...

Olgunlaşamıyoruz...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=663834&pt=ZEKA




BASKI KİŞİLİKSİZ YAPAR İNSANI YA DA ANARŞİST

Devam ediyor konuşmacı.

"Düzen" için homojenize olmak gerekir." diyor.

Düzen için...

güvende olmak için...

barışı korumak adına...

***
Homojen...

"Aynı" olma hali...

Farklılık arz etmeme...

Tüm bireylerin aynı özellikleri göstermesi ya da taşıması...

Herkesin laik olması örneğin!..

Herkesin Türk olması...

Çağdaş(!) giyimli olması ya da!..

Operaya gitmesi herkesin...

Senfoni dinlemesi...

*** 
Herkesin "aynı" olduğu, farklı olmadığı, olamadığı bir dünyada özgürlüğe ihtiyaç var mıdır?

Farklı inanışların, yaşayışların, yaşam biçimlerinin olmadığı bir toplumda demokrasiye dair bir tarih oluşabilir mi?

Demokrasi, farklılıklar içinde bireyin kendini güvende hissetmesini sağlayan durumun adıdır.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=663054&pt=ZEKA%C4




CUMHURİYETİN "TERBİYE" EDEMEDİKLERİ -3-


Türk aydınlanması neden kendi fenomenlerini yaratamadı.

Neden Türk Modernleri kendi aralarından bir Türk Beethoven çıkaramadılar...

Bir Türk Shakespeare...

Bir Sebastian Bach...

Goethe‎ ve ya Aristo...

Plâton ya da Jean-Paul Sartre...

*** 

Cumhuriyet kendi bilincini, kendi aydınlanmasını, kendi fenomenlerini yaratamadı.

Yaratamadı, çünkü cumhuriyetin aydınları birer taklitçiydiler.

"Batılı gibi" giyinmenin, batılı gibi yiyip-içmenin, "batılı gibi" yaşamanın "ilericilik", "çağdaşlık" olduğu vehmine kapıldılar. 

Kendi medeniyetlerini yaratacak bir "kendilik"leri yoktu. 

Oysa "kendi" olabilmek, "öteki"nden farklılaşarak mümkündü.

Kendisi olanlar, olabilenler, "geçmiş"leri üzerinden varederler kendilerini.

Hafızaları üzerinden...

Tarihleri...

Geçmişleri...

Ve gelenekleri üzerinden. 

***

Haksızlık etmeyelim!

Nobel ödüllü bir yazarımız oldu...

"Ulusalcı" aydınların hışmından korunabilmek için Amerika'ya "kaçtı!.."

*** 

Bu toprakların türkülerini söyleyen Ahmet Kaya'yı da Beyaz Türkler linç ettiler!

Çatal kaşık fırlatarak "Onuncu Yıl Marşı" eşliğinde...

Ülkemizin "aydın"ları tarafından!..

"çağdaş"ları!..

"ilerici"leri!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=662374&pt=ZEKA%C4%



CUMHURİYETİN  "TERBİYE"  EDEMEDİKLERİ -2-


Ulusalcı aydınlar, "homojen" bir ulus inşa etmek istiyorlar.

Homojen...

Tek tek bireyleri "bir" ve "aynı" olan.

Birbirinden farksız...

Tornadan çıkmış gibi...

Tek tip...

Kolonlanmış...

Kopyala yapıştır!.. 

*** 

Herkes Türk... 

Farklılıklar tehlike ve tehdit... 

*** 

Lâik... Anti-dindar... 

Dindarlık, lâik rejimin baş düşmanı...

*** 

Pozitivist... 

Bilim tek ve biricik gerçeklik!... 

Dini eğitim "gerici"liğe çağrı!..

*** 

Seküler...

Dünyacı... 

Öte dünyası olmayan... ahireti... 

***

"Çağdaş" giyimli!.. 

 ***

Cumhuriyete aşık, Osmanlı'ya düşman... 

***

Türk olacaksınız...

Lâik olacaksınız...

Pozitivist olacaksınız...

Çağdaş giyineceksiniz.

Alın size özgürlük!.. 

çağdaşlık... 

hür düşünce!.. 

Ve ilericilik!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=660212&pt=ZEKA%C4



CUMHURİYETİN "TERBİYE" EDEMEDİKLERİ -1-

Tam bir tipik "Türk aydın" kibridir ortada zuhur eden.

Tam bir "aydın faşizmi!"

Emredici...

Buyurgan...

Üstbenci...

***
Cumhuriyetin "modernleri," içinden çıktıkları medeniyete küfrederek çağdaş olunacağını sandılar.

İçinden çıktıkları medeniyeti aşağılayarak.

Geçmişlerini...

Geleneklerini...

***
Onların gözünde çağdaşlık, geçmişi olmayan bir "şimdi"ydi.

Geçmişi olmayan.

Geleneği...

Tarihi...

Dolayısıyla hafızası...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=657405&pt=




GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDEKİ GÖRÜNMEYEN

Her gün geçiyorum o viranenin önünden.

Her sabah... alacakaranlıkta... daha kimse kalkmadan sıcak yataklarından...

Önceden apartmanın kömürlüğüymüş orası. 
Şimdi ise bir "kimsesizin" belki bir "aklı yitiğin" yaşamaya çalıştığı virane.

Yola bakan cephesinde camı kırık kocaman bir pencere. Eski bir kapı... tam örtülmeyen.. örtülemeyen ve kilitlenemeyen...

Kapının gerisindeki loşlukta, sobanın etrafında ve odanın orasında burasında yığılı toplama kağıtlar, boş koliler... yakıt olarak... yine poşetler, plâstikler odanın her yerinde.

İnsanın içini bulandıran, midesini kaldıran köpükten tabaklar, bulaşık, orada burada.

Pet şişede ne olduğu belirsiz sarı sıvı!..

Ve onca çöplüğün içine gömülmüş, renklerle tarif edilemeyecek bir yatak-yorgan... Tüm renklerin siyahlaştığı ve anlamını yitirdiği renkte...

Yorganın ayakucundan dışarı çıkmış, mosmor kesilmiş iki ayak. Yorganın altında o ayakların sahibi yok sanki.

Belirsiz!..

Ve sonraları o ayakların sahibini gördüm çarşıda.

Buz gibi bir havada, topukları çiğnenmiş ayakkabıların içindeki çıplak ayakları da... soğuktan ya da kirden yine mosmor...

Bir gün o mezbelelikte soğuktan donarak öldüğünü duyarız.

Tek başına...

yalnız...

Ve Müslümanlığımızdan utanır, sokağa çıkamaz hale geliriz.

İşte tam da burada, ölmeden o kimsesiz biçare, aklı yitik; yerel basın, şehzadeleriyle ve evliyalarıyla övünen bu şehrin halkına, unuttuğu kadim değerlerini haykırmalı.

Uyandırmalı halkı uykusundan...

gaflet uykusundan...

ve İslâm'ın uzağına düşmüşlüğünden...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=658178&pt=ZEKA%C4




AĞLARDA AVLANMAK

Hergün ava çıkıyoruz!

Gündüz ve gece.

Açık ve gizli.

Sosyal medyaların ağlarındayız artık.

Ağlarda avdayız. 

"Facebook"ta...

"Twetter"da...

"You Tube"da... 

"Özgürce" takıldık ağlara...

Ağlara takıldık hepimiz.

Avlandık!.. 

Ağın sahiplerinin gelip bizi yemesini bekliyoruz!

Sinek misali ağlarda celladımız "örümcek"leri bekliyoruz!.. 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=656166&pt=ZEKA%C4



TEK BAŞINA

Geniş evlerde bir aradaydık.

Amcalar... yengeler...

Nineler... dedeler...

Birlikte var olurduk.

Birlikte üretirdik hayatı.

Yalnız doğmazdık...

Yalnız da ölmezdik...

Beraber doğar, beraber ölürdük...

Hastalık mı?..

Yük değildi... Fark edilmezdi hatta...

Torunlar sırayla yedirirdi dedeye, nineye yemeğini. Sıra ne demek!.. Can atardık çocuklaşan nineyi, dedeyi beslemek için...  

Büyümüştük hani! Öyle hissederdik yedirdikçe kaşık kaşık yemeği... 

Bir gelin yemek yapar, diğeri çamaşırlarını yıkardı...

Dedik ya hayat ortaktı... müşterek...

Apartmanlar aldı elimizden ortak hayatımızı...

bir olma halimizi...

hikayemizi...

***

Anne mutfakta... dizi izliyor...

Baba salonda, tv'de açık oturumlarda!

Çocuklar "odalarında". Tek başlarına!

***

Yalnız doğuyor, yalnız ölüyoruz...

Yalnızlaştık!..

Tek başınayız!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=655241&pt=ZEKA%C4




DÜCANE CÜNDİOĞLU DİYOR Kİ:


Bugünün büyümüş de küçülmüş çocukları bir türlü hayret edemiyorlar, şaşmaktan, şaşakalmaktan çekiniyorlar, şaşmaksızın tek başına bilmeyi marifet addediyorlar. 
Bilimadamı olmak için okuyorlar, bilimadamlığı aracılığıyla saygınlık, saygınlık aracılığıyla para kazanmak için tüm güçlerini seferber ediyorlar, dolayısıyla hayal etmiyorlar/edemiyorlar, hesaplıyorlar ve planlıyorlar sadece.

Efendimiz, rabbim, ilmimi artır, diye dua ediyordu.


İlim nerede, biz nerede, öyle bir yerdeyiz ki ilim taleb etmeye dahi yüzümüz yok.

O halde bizlere düşen, ümitsizliğe kapılmayıp sadece şöyle dua etmek:
Rabbim, hayretimizi artır!



GENÇLERİN BİZİM OLMAYAN HALLERİ (II)

Beşinci sınıf öğrencilerime "Apartmanınızın merdivenlerinde yükses sesle konuşursanız ne olur?" diye soruyorum.

"Komşular rahatsız olur." diyorlar.

"Olsunlar!" diyorum.

"Olur mu hiç öğretmenim! Ayıp olur."

Ayıp, "terbiye edici" bir duygu olarak çıkıyor ortaya...

kendiliğinden...

***
"Birinin kalemini çalsanız?"

"Suçtur."

"Ama kimse görmedi çaldığınızı."

"Peki Allah!.."

"Allah görmez mi? "

Bir başka "terbiye edicinin" Allah olduğunu "çocuklar" söylüyorlar.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=653253&pt=ZEKA 



GENÇLERİMİZİN BİZİM OLMAYAN HALLERİ (I)

Gençlerin sokağı işgal edişleri, sokağın eski sahiplerini rahatsız ediyor.

Sokağın eski sahipleri...

Yaşlılar, yetişkinler, güngörmüşler...

Terbiye edicileri...

Kültür aktarıcıları...

Edep ve haya duygularının aşılayıcıları...

Geleneğin, geleneksel yaşamın muhafızları...

Pusmuş, sinmiş durumda hepsi...

***

Geleneklerimiz, deseniz, "modern yaşam" savunması geliyor karşıdan.

Din, deseniz, "bilimsel akıl, laiklik" itirazı yükseliyor.

Ahlak, deseniz, "özgürlükler var" savunması.

Edep, haya, deseniz, "hangi çağda yaşıyoruz" gülümsemesi suratlarda, müstehzi...

***

Peki, ne durduracak bizi?..

Kim terbiye edecek yeni nesilleri?..

Ya da hangi eğitim sistemi?..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=653246&pt=ZEKA%C4%B0%20G%


MAVİ ALAY
Ruslara teslim edilecekleri haberi üzerine kadınlar çocuklarının ellerinden tutup, Drau Nehrinin azgın sularına bırakırlar kendilerini.

Onların ardından aileler gruplar halinde ve dualar eşliğinde nehrin girdaplı sularına atlarlar.

Bir hafta içinde 7000 Kırım Türkü'nün 3000'i bu şekilde intihar eder.   

***

Sağ kalanlar trenlere bindirilerek yola çıkarılırlar. Havalandırma pencereleri tahtalarla kapatılmış olarak.

Esir Kırım Türkleri'nin Türkiye üzerinden Rusya'ya götürülecekleri haberi  sevince boğar herkesi. Türk topraklarına girince Türk yetkililer tarafından  kurtarılacaklarına inandılar. 

Tren Doğu Anadolu'da ilerledikçe esirlerin ümitleri önce şüpheye dönüştü, sonra panik başladı.

Vagonlara muhafız olarak konulan Türk askerlerden kendilerini vurmalarını isteyenlerin sayısı giderek arttı.

Subaylar Ankara'dan gelen kesin emirle vicdanları arasında zorlanıyorlar, çaresizlik içinde kıvranıyorlar.

Kars'a ulaşıldığında esirler, "Bizi Ruslar öldüreceğine siz vurun" diye son kez yalvar yakar olurlar Türk subaylara. 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=653236&pt=ZEKA%


İSA ÇOLAKER HOCAMA

Çoğumuz Mevlana'yı Elif ŞAFAK'ın "AŞK" kitabından "öğrendik."

Hani şu Mevlana'yı ve Şemsi anlatan AŞK romanından...

Bence çarpıcı bir kitaptı.

Okuyanı Mevlana'ya yaklaştıran...

Mevlana'dan haberdar eden...

temas ettiren...

Hissettiren Mevlana'yı...

Ve Mevlana'daki aşkı...

Aşk üzerinden Allah'a yaptığı yolculuğu.

Aşkla nefsini nasıl yerle yeksan ettiğini.

"Ben"e düşmanlığını...

"Ben"i, "sen"de yitirişini.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=650246&pt=ZEKA%




NEFRET GALEBE ÇALDI

Berkin ELVAN...

Ve ardından Burakcan KARAMANOĞLU...

İki "çocuk..."

İki "genç..."

İki can...

İki ana kuzusu...

Analarının biricikleri ikisi de...

Babalarının da...

Ve bu toprakların iki evladı...

İki umudu...

Artık yoklar.

Kardeş kavgasında katledildiler.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=649490&pt=ZEKA







VE ÇOCUK SUSUYOR

Irmağın kenarında önüm sıra giden anne susturamadığı çocuğunun ağzına çarpıyor şamarı.

Çocuk uğunuyor...

Nefessiz ve sessiz kalıyor... 

Daha bir kaç gün önce hem de...

"İletişim" çağında...

İnsan zekasının ve aklının pik yaptığı bir zamanda...

Kadına şiddeti lanetleyen annelerin Atatürk Anıtı'na çelenk koyduğu günlerde...

Ve çocuk susuyor!.. 

Annesinden yediği şamarın acısını yıllar sonra hanımından çıkarmak üzere belki!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=647250&pt=




BİZİM PARTİ GÜL DAĞITIR HOLLANDA'DA

Bu toprakların irfanından uzak bir hal herkeste. 

Hepimizde...

Mevlana sevgisinden eser yok.

Hacı Bektaş hiç yaşamamış sanki.

***

Mâbete hürmet vardı.

Mehter susardı mabet mahallinde.

Tekkelerin ya da türbelerin yanından geçerken. 

Okulların önünden geçerken de...   

***

Yasemin Çegerek... Hollanda'da İşçi Partisi milletvekili.

"Bizim partimiz gül dağıtır Hollanda'da. Türkiye'de olduğu gibi seçim otobüsleriyle gürültülü propaganda yapamazsınız." diyor. "Sesten rahatsız oluyoruz, diye vatandaşlar şikâyetçi olur."  

Seçmene gül...

Gül...

Efendimiz'e duyulan sevginin remzi... işareti... simgesi...

Ve saygının...

Batılı zihin, gülü, doğulu zihin de gürültüyü tercih ediyor.

Gül ve gürültü.

Birinde duygu, diğerinde nara...

İki farklı algının tezahürü.

İki farklı medeniyetin kendini ifade ediş şekli.


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=644489&pt=




KİMLİK ÇÜRÜMESİ
(a.müftüoğlu)

Hiçbir cemaat, hiçbir cemaat lideri, yazar/düşünür/alim /fakih/şeyh vb. hiç bir gerekçeyle eleştiriden muaf tutulamaz.

Herhangi bir cemaat liderini, yazarı, düşünürü, alim ya da fakihi eserleri veya hizmetleri sebebiyle kutsallaştırmak düpedüz büyük bir putperestliktir.

Bu tür bir putperestlik, bugün İslam toplumlarında çok yaygın hale gelmiştir.

Bütün putperestlikler Müslüman zihinleri taşlaştırmaktadır.

Her yazar/düşünür/alim ancak kendi çağına, kendi çağının insanına hitap edebilir.

Hiç kimse daha sonraki çağlara hitap edemez.

Bizler geçmişte yazılan eserleri ve bunların müelliflerini geçmişi anlamak için okuruz, bugünü biçim­lendirmek için değil.

http://www.zekaigorgulu.com/?pnum=46&pt=K%C4%B0ML%C4%B0KLER%C4%B0N


İRADEYİ TESLİM ETMEK VE ŞAHSİYETİN YİTİMİ

Lisenin etrafındaki sokaklarda gençler... öğrenciler...

Sigara içme sarasına tutulmuş gibiler. 

Kızlı erkekli...

Ağızlardan çıkan dumanın içinde belirsiz, silik yüzler.

Dumanlı kafalar.

Karbondioksitli nefesler.

***

Baktığını görmeyen donmuş bakışlarla bir genç.

Sokağın kuytuluğunda...

Hareketsiz...

Ne geçmişi var zihninde, ne umut edebileceği bir geleceği.

Ve ne de bir "şimdi"si...

Yok...

Bedenen var sadece...

Cismen... 

Ya ruhen?

Yok...

Ruhu yok...

Şahsiyeti de.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=641547&pt=




EY AHLÂK NEREDESİN

Bir ilkesi yok artık siyasetin.

Siyasetçinin.

Siyasetçilerin.

Bir ilkesi yok...

Bir felsefesi...

İdeolojisi...

Haysiyeti de...

Ve ahlâkı.

Ve erdemi...

***

Hiç olmamıştı da zaten.

Yarım asrı aşan ömrümde siyasetin "ilkeler" üzerinden yapıldığına, siyasetin "ilkeleri" tartıştığına şahit olmadım.

Siyasetin konusu olmadı ahlâk...

Bilgi, bilim.

Ve erdem...

Hiç tartışmadık bunları.

Tartışamadık...

Hep uzağında kaldık...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=639410&pt=



BIRAK KALBİN O KALBE SECDE ETSİN

Ey talib, asıl marifet kalbin secdesidir, âzaların secdesinden maksad da kalbi secdeye davettir.

Sen bak bakalım, kalbin hiç secde ediyor mu?

Nedir secde, diye soruyorsun.

Bir kere daha söyleyeyim: Secde hiç olmaktır, hiçleşmektir.

Hiçleşmek ise, aslâ bir daha kalkamayacağın bir biçimde yüz sürmektir toprağa!

Sen bu secdenin izini, alınlarda değil, kalplerde ara!

Eğer bir kalpte bu türden bir secdenin izini buluyorsan, hiç tereddüt etme, yüz süreceğin toprağı bulmuşsun demektir.

O hâldeyken bırak kalbin o kalbe secde etsin!

http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com.tr/2013/03/birak-kalbin-o-kalbe-secde-etsin.html





BASTIRILANIN GERİ DÖNÜŞÜ

08/03/2013

"Bastırılan herşey geri döner." der Bejan Matur.

Cumhuriyeti kuranların "Türkçü" uluslaşma ideolojisi, "Kürtlüğü" bastırmış ve bu bastırılma "Kürtçülük" olarak geri hortlamıştır.

Türkçü ve Kürtçü uluslaşma, birbirini var eden, biri diğerinin varlık sebebi olan bir diyalektik çatışmaya, retleşmeye dönüşmüştür.

Türkiye 30-40 yıldır bu iki cephenin savaşını yaşamaktadır.

***

Devletin Kürtleri "muhatap" alma fikri, ülkede yeni bir "ihanet" tarifi ortaya koymuştur.

***

Muhatap almak...

Karşıdakini "dikkate" almak. "Hesaba" katmak onu.

Evet... "düşman"ı muhatap almak bir ihanet için yeterli artık!..

Oysa atalarımız ne çok savaş yaptılar ve ne çok düşmanlarını "muhatap" alarak barış masasına oturdular.

Kaçınılmaz olarak...

Zira barış, savaşanlar arasında olur...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=493411





KAHROLSUN BENDEN ÇOK ÇALANLAR

Pazarda müşteri soruyor tezgâhın başındaki satıcıya:

"Domateslerin altı da üstü gibi mi?!"

Bir ima bu.

Daha önce poşetlerin altına "çaktırmadan" konulmuş ezik ya da çürük domateslerin iması!..

Aptal yerine konuluşunun...

Aldatılmışlığının...

Parasının "çalınması"nın...

Defalarca hem de.

Değişik tezgâhlarda...

Pazarlarda...

***

Belediyenin, sokağın başına yol düzenlemesi için yığdığı taşları akşam karanlığında "bahçesine" çekiyor bir vatandaş el arabasıyla.

Kendinin olmayanı.

Kendine ait olmayanı.

Tüyü bitmemiş yetimin hakkı olanı...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=634452&pt=



A'RAFTAYIM

A'raftayım.

A'rafta

Arada...

Aralıkta.

Ateşin ortasında...

Ateşi çıkaranların...

Ve çoğaltanların...

Taraf olmak, ateşi büyütmek demek.

Odun taşımak ateşe, söndürmek gerekirken. 

***

Bir "yanan" var yangında. 

Bir de "yakan..."

"Yanan" kim?

"Yakan" kim?

Bilen varsa beri gelsin.

Anlatsın hele kimdir yanan, kimdir yakan.

Yanan niçin yanmakta?

Yakan niçin yakmakta?

Bir anlatsın hele... 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=629402&pt=


İ
ŞTE İNSAN

Tevbe etmek demek, ayağa kalkmak demek, her düşüşünde yeniden kalkmak.

Düşüşlerin, yolda oluşunun alâmeti.

Düşe kalka yürüyüşünün.

İnsan oluşunun.

Düşmekten korkmamalısın o hâlde.

Korkacaksan, ayağa kalkamamaktan kork!

Düşersen, ayağa kalkmaktan kaçınma!

Düş, ama her defasında yeniden kalk!

Günahların da senin, tevbelerin de.

Düşüşlerinle kemâle ereceksin, ve günahlarından dönüşlerinle.

Noksanlarınla, eksiklerinle, yetersizliklerinle âlemin kemâline katkıda bulunacaksın.

Noksan olmayaydın âlem noksan olurdu, senden, senin eksiklerinden, noksanlarından, yetersizliklerinden mahrum kalırdı.

Düşmedikçe kalkamazsın.

Günah işlemedikçe tevbe edemezsin.

Sözün özü, bağışlamadıkça bağışlanamazsın.

Musil’in şu sözünü hatırla:

Herkesin, yaptığı işlerde masum olduğu ikinci bir vatanı vardır.

Haklılaştırmadan, kendini temize çıkarmadan içinde rahat edemeyeceğin yapma(cık) adaları boşver de sen, içinde yanmaktan gocunmayacağın öz vatanında ikamet etmeyi sürdür.

Cehenneminde.


Kendi ateşinde.


Kendi günahların sebebiyle.


kendin için.

http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com.tr/2012/12/iste-insan.html



MÜKEMMEL ANNELER!..


Pusmuş çocuk kükreyen annenin karşısında.

Küçücük kalmış...

Mini minnacık...

Yok mesabesinde...

Bedenen değil.

Şahsen...

Ve zihnen...

Belki aklen...

Annenin gözünde...

Annesinin...

Tam da gözünün içine sokulurcasına tutulmuş karnenin karşısında.

Karnesinin...


http://www.guzelcocuklar.com/?Syf=22&Mkl=628732&pt=




SÖYLEŞİ

Her zafer biraz hasar ister.

Emek ve inanç.

Niyazi Mısrî ile Kafka veya Yunus Emre ile Van Gogh arasında ayrıma gerek kalmayan bir mertebe vardır.

Hem Doğu’nun, hem Batı’nın Rabbi olan Allah’a kulluk edenlerin bu mertebeyi idrak etmeleri hiç de zor değildir.

“Alemlerin Rabbi”ne yönelenlerin mertebesi ise, ne Doğu ne Batı mertebesidir.

Saf tevhid makamı.

Hz. İnsan’ın makamı.

İnsanı insanla tevil etmenin makamı.


http://haber.stargazete.com/pazar/kesim-kesim-diyerek-kesiyorlar/haber-710386





AYNILAŞMA

Herkesin "aynı" olduğu, farklı olmadığı, olamadığı bir dünyada özgürlüğe ihtiyaç var mıdır?


Farklı inanışların, yaşayışların, yaşam biçimlerinin olmadığı bir toplumda demokrasiye dair bir tarih oluşabilir mi?

Demokrasi, farklılıklar içinde bireyin kendini güvende hissetmesini sağlayan durumun adıdır.

***

"Yaratıldığı" hal üzerinden yaşamak, yaratıldığı renk, dil, din üzerinden var etmek kendini...

Allah'ın bahşettiği "hal"i korumak bireysel bir "hak", Yaratıcı'ya karşı da bir "görev" olarak durmaktadır insanın önünde.

Kainattaki karmaşaymış gibi duran halden, arzın üzerindeki çeşitlilikten, farklılıklardan, zıtlıklardan çelişkilerden yaratılmış bir ahenk, "varlığın birliğine" götürür insanı.

Varlığı, var olmayı, hayatı mümkün kılandır farklılıklar, zıtlıklar ve çelişkiler.

İnsanların bu bağlamda, farklılıklar, çelişkiler ve zıtlıklar üzerinden bir yaşam ahengi üretmeleri beklenir.

"Aynılaşarak" değil, farklılıklarını koruyarak bir ahenk yaratmak, insanın önündeki en büyük problemdir.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=371413



AMASYA

Nefes alacak mekânları da yok bu şehrin.

Sığınabileceğimiz bir parkı.

Parkları...

Koyu gölgelikleri olan. 

Piknik yapılabilecek.

Yürüyebileceğimiz.

Çocuklarımızın koşup oynayabileceği.

Bisiklet sürebileceği.

Parklar çıplak.

Bir kaç süs bitkisi.

Birkaç havuzcuk!

***

Parklarda inşaatlar.

Parkları azaltan.

Yok eden.

Parklarda kapalı ticarethaneler! 

Halkın değil artık parklar.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=624445&pt=



OLAN BİTENİN KISA BİR ANALİZİ


Parti de Cemaat de Türkiye'de devrimi gerçekleştiren ortaklardır.

Devrim sonrası iç savaştır yaşanan. 

Cemaat zaten Parti'nin içindeydi. Buna şahit, Parti çatısının bugüne kadar Cemaat'i hep himaye etmiş olması ve Cemaat yapısının da neredeyse Parti'den daha çok Parti için çalışmış olmasıdır.

Aslında iki taraf da birbirleri için çalışırken devrim için çalıştı.

Devrim oldu ve kumanda odasına girenler her şeyin mi yoksa bazı şeylerin mi paylaşılması gerektiği konusunda anlaşamadılar.

Biri acımasızca her yere girmek isterken, diğeri bunalıp artık onu her yerden çıkartmaya karar verdi.

Yani Parti Cemaat'in belki de daha büyük bir rol oynadığı devrimin ganimetini kurumsal vitrinde olmanın kolaycılığıyla toplamış bulunuyor.

Yani şu an Parti'nin elinde olan devlet aslında eşit ölçüde Cemaat'e de ait olmalıdır.

Şimdi yollar ayrışınca Cemaat'i neredeyse illegal bir gizlilikle, Parti'yi de resmî devlet ile özdeşleştirmek dürüst bir yaklaşım değil.

Bu çatışma devlet ve paralel devlet çatışması değil, bir ve tek devletin en az iki yeni sahibi arasında süren paylaşım kavgasıdır.'


http://yenisafak.com.tr/yorum-haber/olan-bitenin-kisa-bir-analizi-16.1.2014%20-607799


YAZIK

Brand Finance ve The Banker dergisi işbirliği ile yayınlanan 'Dünyanın En Değerli Banka Markaları' araştırmasının sonuçlarına göre ilk 500 şirket arasında 138. sıraya yerleşen Halk Bankası 'sürpriz' şekilde JP. Morgan tarafından Top 10 listesinden çıkarılıyor.

Ne tesadüftür ki, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IIKBY) petrol gelirlerinin Halkbank yerine, JP. Morgan'a yatırmaya karar vermesi ile aynı anda gerçekleşiyor bu durum. FED ve JP. Morgan'ın devreye girmesi ile Türkiye en az 11.5 milyar dolarlık başlangıç zararını bilançoya yazılıyor.

Öte yandan Yeni Şafak'ın dünkü bir haberine göre Kuzey Irak'la petrol anlaşması yapan Türkiye'yi by pass edecek şekilde enerji hatlarını yeniden şekillendirmek için düğmeye basılmış durumda.

Bağdat, Türkiye'yi merkeze alarak planladığı yeni petrol boru hatları için rotayı Suriye ve İsrail'e çevirme baskısı altında.

Çok üzücü... Bu paralar, çocuklarımız ve Yeni Türkiye için kullanılmak yerine, kursağımızdan çekilip alınıyor.


http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MarkarEsayan/bu-kayiplarin-bir-anlami-olmali/48542







TEFEKKÜRSÜZ MÜSLÜMANLIK

Evet hiç kuşkusuz Türkiye Müslümanları da dünya Müslümanlarından bağımsız değil.

Refleksler aynı:

Kendine tapınma...

Kendine...  

İdeolojisine...

Cemaatine...

Mezhebine...

Partisine... 

Ve iktidarına..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=617550&pt=




AHLÂK DEVRİMCİDİR


Demek ki sadece ahlakın değil; kötülüğün, zulmün kaynağı da içimizde ve ahlakın devrimci girişimi, dünyaya nizam vermeden önce kendi iç dünyamızı dönüştürüp arındırmak durumunda.
Kendimizi dönüştürmeden, olgunlaştırmadan âleme nizam vermeye kalkmamız boşa gayret!

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/ErolG%C3%B6ka/ahlak-devrimcidir



UTANMAK

Utanmak...

Bakamamak hali.

Göz göze gelememe... 

Yanındakiyle...

Yanıbaşındakiyle...

Anne-babanın yüzüne bakamama...

Kardeşlerinin...

Eşinin...

Ve çocuklarının...

Ve eşin dostun...

Ve cümle alemin...

Hele de Allah'ın...

***

Utanmak...

Bir ateş basma hali yüze...

Ve ateşten kızarma hali yüzün...

O nedenledir kameraların önünde yüzlerin kapatılması...

Yüzlerin gizlenmesi...

Ateş basmış, kızarmış yüzlerin...

Ne ilginç değil mi insanın karakterinin "yüz"ünde zuhur etmesi...

"İçi"nin yüzüne yansıması...


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=616098&pt=




TESLİM ALINMAK YA DA YAŞASIN FAŞİZMİMİZ


"Öteki"yle birlikte "sen" ve "ben" kalarak yaşamaya cesaretimiz yok.

Yüreğimiz de...

Çünkü kendimize "güvenimiz" yok.

Korkuyoruz...

Karşılaşmaktan... 

Ötekiyle...

"Karşıt"ımızla.

*** 

O halde yaşamak için tek olmak lâzım.

"Tek"leşmek...

Tekleştirmek kalabalıkları.

Sürü yapmak...

Sürüleştirmek...

Öyleyse "Yaşasın faşizmimiz!.." 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=


Kimliklerin İstikrarsızlaşması

Hiçbir değer ve ahlak sistemine saygısı bulunmayan kapitalizmin ve kapitalist kültürün sınır tanımayan bir özelliği var. Kapitalist bir toplumda/sistemde insanlar anlam ve bilgeliklerin farkına varmadan yaşarlar ve öylece ölürler. Modern-kapitalist-seküler dünyada, bilim/sanat/edebiyat/estetik/siyaset ahlaki sınırlardan rahatsız olur.

İnsanlar, sınırlarının farkına vardıklarında insan olur. Gerçek akıl, sınırlarının bilincinde olduğunda akıl olur. Sınırlarının farkında olmayan birey, sınırlarının farkında olmayan toplum/ekonomi/siyaset/bilim/kültür/edebiyat/sanat, düpedüz büyük bir küstahlıktan ibarettir. Doğru ya da haklı gibi tanımlara ihtiyaç duymayan bir dünyada, bilim de bir ideoloji gibi algılanıyor. İdeolojilerin hiçbir şekilde bütüncül açıklamalar yapamadığını hatırlamak gerekiyor. Her ideoloji, ancak, bir tahakküm sistemine dönüşerek etkisini sürdürebiliyor.

http://yenisafak.com.tr/yorum-haber/kimliklerin-istikrarsizlasmasi


DERSHANE MESELESİ YAHUT HABBEYİ KUBBE YAPMAK

Bir öğretmen için en büyük mükâfat, gayretinin semeresini görmektir. Şu anki dershaneli sistemde çileyi çeken, öğrenciyi yetiştirenler okullardaki öğretmenler, meyvesini devşirenler ise dershanelerdir.

http://yenisafak.com.tr/yorum-haber/dershane-meselesi-yahut-habbeyi-kubbe-yapmak-15.12.2013-593077



DERSHANELERİN GÖLGESİNDEKİ OKULLAR


Şimdi eğri oturup, doğru konuşalım.

Dershaneler acaba hangi okullardan gelenlere üniversite "kazandırıyorlar?"

Hangi sosyal gruplardan?

Meselâ dershaneler hangi liselerden gelen öğrencilere tıp, hukuk, mühendislik "kazandırıyorlar?"

Söyleyelim:

Tartışmasız en çok fen liselerinden gelen öğrencilere...

Fen liselerini Anadolu liseleri takip ediyor.

Yani iyi eğitim-öğretim veren okullardan gelen öğrencilere...

Bir başka ifadeyle, sayısal ve sosyal zekâsı yüksek olan öğrencilere...

Kazanması kesin olanlara...

Bu öğrencilerden de düşük ücretler alınıyor.

Hatta ücretsiz...

"Seçme" sınıflarda hem de...

Reklâm için...

Yapılan tek şey, öğrencilerde var olan bilgiyi test sınavında kullanmayı öğretmek.

Binlerce soruyla.

On binlerce...

***

Peki diğer öğrenciler?

Meslek liselerinden gelenler?

Şehrin kenar liselerinden...

Kenar mahallelerinden?

Onlar da dershanelerin "finansörleri"...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=605291&pt=


Unutulan yıldönümü
(Murat Bardakçı)

...

Bunun yanında daha da önemli bir başka tuhaflık ettik, binlerce seneden buyana konuştuğumuz dilin ismini değiştirdik, yani "Türkçe"yi "Osmanlıca" yaptık ve böylece anadiline yepyeni bir isim veren dünya üzerindeki tek millet olduk!

Adını değiştirdiğimiz ama bildiğimiz Türkçe olan lisanı geçmiş devri kötülerken "Osmanlıca" diye yerin dibine soktuk; milletin kafasını eski harflerin çok zor olduğu, halkın bu yüzden cahil kaldığı ve okur-yazarlığın Latin alfabesi sayesinde kanatlandığı gibisinden hayalî senaryolarla doldurduk...

Ve bütün bunlar yapılırken, bir Allah'ın kulu çıkıp da "Japon, Çin yahut Hint alfabeleri çok kolay olduğu için mi adamlar hâlâ kullanıyorlar?" diye sormadı!


http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/891084-unutulan-yildonumu



ÇILGINLAŞAN PROJELER


Bu şehrin trafiğinin halka vaadettiği tek şey cinnettir...
Ve halkı bu cinnetten kurtarmaya talip olanların başvurabilecekleri tek şey de her halde "çılgınlık"tır...
Ya çılgınlaşacaksınız...
Ya da çıldıracak...
Eğer ortada bir çılgınlık varsa, bir çılgın düşünce, dolayısıyla da çılgın proje, anlıyoruz ki önceden öngöremediğimiz, çözmeyi akledemediğimiz ya da ötelediğimiz birikmiş sorunlarımız var.
***
Kararsızım...
"Çılgın" projelere sevinmeli miyim, yoksa bu günün insanını çılgın düşünceler, çılgın projeler üretmek "zorunda" bırakan geçmişime üzülmeli miyim?
Geçmişime...
Geçmişimin mimarlarına...
Siyasetçisine...
mühendisine...
şehir plancısına...
Yöneticisine...
*** 
Kızıyorum...
Bu şehrin bu hale geleceğini kırk-elli yıl öncesinden öngöremeyenlere kızıyorum.
Vadinin en dar yerinde böylesine bir yapılaşmayı ve dolayısıyla nüfus yoğunlaşmasını plânlayanlara...
Ve buna engel olmayanlara...
sessiz kalanlara...
bizlere...
kendimize...
kendime...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=603206&pt=


GAYYA KUYUSU

Ramazan YILDIZOĞLU

İnsan bu şehirde yaşarken kararsız kalıyor; acaba gerçekten Necip Fazıl'ın mısralarındaki gibi “Güleni şöyle dursun ağlayanı bahtiyar bir şehir midir? Yoksa Jana Seyda'nın İstanbul Denizin Yok Senin şiirindeki gibi soğuk bir çehre mi vaat ediyor?” Yalnızca bir denizin gölgesi var gözlerinde/bahtın gibi kara ve hatıralardan birkaç dalga/gelinlerinin gözyaşı gibi kara/Sahilin soğuk çehren gibi…/Haberin var mı yaseminlerden, yanmış/kumlarının içinde cansız gövdeleriyle duran. Edirnekapı otobüs durağında bekleyenler ‘Allah rızası için kabristana çöp atmayın' yazısıyla karşılaşıyorlar, çünkü bekleyenler ya da yoldan geçenler nasıl olsa duvarın arkasında kalıyor zannıyla her şeyi mezarların üstüne atabiliyor.

Metrobüse bindiğinizde şarkısını dinleyerek oturan genç insanların önünde sağa sola savrularak ayakta durmaya çalışan yaşlıları görünce ne düşüneceğinizi bilemiyorsunuz. Bu şehir yoruyor herkesi evet ama yine de.. diye başlayan cümleler kuruluyor zihninizde. Bunun bizim kültürümüzle alakası yok diyecekken hangi kültür diyecek insanlarla kuşatıldığınızı hatırlıyorsunuz.

http://www.zaman.com.tr/yorum_istanbullularin-gayya-kuyusu_2169709.html





YENİ MÜSLÜMAN TİPOLOJİSİ

Sormadan edemiyorum.

Müslümanlıkla suyu kirletmek arasında nasıl bir ilişki vardır meselâ.

Ya da Müslümanlıkla israf arasında...

İlişki doğru orantılı mıdır, ters orantılı mı?

Örneğin imanımız arttıkça kirliliğimiz de artar mı?

Ya da artmalı mı?

Yoksa Müslümanlaştıkça kirliliğimiz azalmalı mı?

Müslümanlaştıkça israftan da uzaklaşmalı mıyız?

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=593609&pt=ZEKA%C4%B0



KİRLENDİK


Dünyaya ait olan kimliklerimizi Müslümanlığımızın önüne koyduk.

Türklüğümüz Müslümanlığımızdan daha değerli oldu.

Kürtlüğümüz de.

Sünniliğimiz İslam'ın önüne geçti.

Aleviliğimiz de.

İslam yetmedi bize!..

Allah bu dinin adını "İslam" koymuştu...

Ama biz "İslam"ın önüne hep sünniliğimizi koyduk.

Aleviliğimizi...

Türklüğümüzü...

Kürtlüğümüzü...

İşte kirlenmeni hası... 







*** ÖĞRETMENİN GÖZÜNDEN ***



Evet, öğrenciler  yokluk çekmeli.

Hasret kalmalı…  

sevgiye...

öpücüğe...

ilgiye...

giysiye… 

bir süreliğine hiç değilse…

Bu, onlara sabretmeyi öğretecektir.

Sabretmeyi...

Sabır…

Olgunlaştırandır… 

pişiren… 

kemale erdiren…

http://guzelcocuklar.com/?Syf=22&Mkl=336472





Tanrıya inanan adam olmak kolay. 

Ve fakat Tanrının inanacağı adam olmak zor! 
(D.Cündioğlu)




YORUMSUZ








ERMENİ OKULLARINDA "ANDIMIZ HATIRALARI

ALİNE OZİNİAN

Türkiye'de doğan, yaşayan her çocuk bu ülkenin kutsallarını sevmeye

meyillidir. Ama ne zaman sevebileceği bayrağı ona ceza diye

taşıttırmaya çalışırsanız, Andımız dediğiniz sekiz mısra şey ile beyin

yıkadığınızı düşünürseniz, tüm sembolleri bu çocuklar için işkence olarak

görürseniz, o işin tadı kaçar.


Türkiye'de Türk olmadan da mutlu olunabileceği fark edilsin. Böylece bu

topraklarda yaşayan herkes bu toprakları vatan sayar, toprağını aşırı

kafiyeden muzdarip yeminlerle değil, gönlü ile korur.


Andımız kaldırıldı, yasaklanmadı. Öyle ki, bir milleti ayakta tutan tek

şeyin bu tekerleme olduğunu düşünenler, sabahları ailece kapı önünde,

arabaları ile yol almadan kontağı çevirirken, hatta akşam yemeğinden

ya da yatmadan önce dua niyetine yüksek sesle söyleyebilirler.    



http://www.zaman.com.tr/yorum_ermeni-okulunda-andimiz-hatiralari_2157803.html





AMASYALI YOL VERMEZ (Mİ)


Tam köşede bir yaşlı kadın...

Ürkek...

Karşı kaldırıma bakıyor umutsuz...

Ulaşılması, geçilmesi imkânsız!..

Önünden geçen sürücülerin gözlerinde gözleri...

Bir merhametliye rastlama umudu duruşunda...

Bir vicdan sahibine...

Nafile...

***
Tutuyorum kolundan...

Titreyen vücudunu hissediyorum. Ürkek...

İşaretle durdurup trafiği karşıya geçiriyorum teyzeyi.

Dudaklarında belki hayatımda duyduğum en sahici dualar.

"Amasyalı yol vermez!" diye bağırıyor trafiğin ortasında ne yapacağını şaşırmış polis memuru bana bakarak. Alaycı...

***
"Amasyalı yol vermez." cümlesi, bir algının ifadesidir.

Amasyalının yarattığı bir algının...

***
Karşıya geçmek için trafiğin durmasını bekleyenler nafile bekliyorlar.

Çünkü bu şehirde karşıya geçmek için bekleyen insanlara yol verme nezaketi gelişmedi maalesef.

Yol verme nezaketi...

Kibarlığı...

Çok az sürücüde var bu asalet.


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=586255&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&AMASYALI-YOL-VERMEZ-(M%C4%B0)




RÜYAN NE Kİ KURBANIN NE OLSUN

Rüyan ne ki ey talib, kurbanın ne olsun?

Rüyan kadar kurban kesebilirsin! Düşün kadar. Düştüğün, düşebildiğin kadar.

İnan bana, ancak günahların kadar.


http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com/2012/10/ruyan-ne-ki-kurbanin-ne-olsun.html




OKUMUYORSANIZ TARTIŞMAYALIM

Anlamak...

İnsanoğlunun temel problemi...

Temel sorunsalı... 

Hayattaki en önemli çabası "anlamak", "anlayabilmek..." 

İnsanı anlamak...

İnsanın insanı anlaması yani...


Olup- biteni...


Batıp-çıkanı... çıkıp-batanı...


Açıkta ve gizlide olanı...


Varlığı...


Varlığın bilgisini...


Bilginin hikmetini


Ve hayatı...

***

"Okumuyorsanız, tartışmayalım!.." der bir düşünür...

Tartışmanın ön koşulu okumak.

Konuşmanın...

İletişim kurmanın...

Anlayabilmenin ve anlaşılmanın...

Okumayanın bilgisi olmaz...

Bilgisi olmayanın da fikri...

http://www.guzelcocuklar.com/?Syf=22&Mkl=583145&pt=





OLİMPİK NEFRET


Neden peki?

Neden insan, ülkesi uluslararası bir organizasyonu kaybettiğinde sevinç çığlığı atar?

Sonuca üzülenlerin üzülme nedenleri ortada: 

"Şunun şurasında bir İstanbul anlatacaktık dünyaya." diyorlar.

"İstanbul Modern'deki Otoparkçı Ali, yıllar sonra gömleğini üstten iki düğme daha ilikleyecekti." 

Yeşilköy'deki pansiyoncu Remzi o sabah camları tertemiz edecekti. Balkonları yıkayacaktı." 

"Mezarından kalkıp Atilla İLHAN, 'Ulan İstanbul bu sen misin?' diyecekti."  

Evet üzülenlerin dünyaya anlatacakları bir İstanbul hayalleri, bu işi yapabileceğimize dair bir iddiaları vardı.

Bir öz güvenleri.

Bir meydan okumaları hatta...

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=572321&pt=





KUŞATILAN ÇOCUK (II)

Ah bir düşse çocuk, bir kalkma hikâyesi de olacaktır.

Ama hayır, ola ki düştü çocuk, kaldırır anne düştüğü yerden çocuğu.

Acıyan yerini öper.

Bir de düştüğü yeri döver eliyle!

Düşmenin kötülüğüne yorar çocuk olayı.

"Düşmenin" kötülüğüne.

Ve "düşürenin..." 

Çelme takanın ...

Hep düşürendir hatalı olan!..

"Düşenin dikkatsizliğini" saklamaktan başka ne işe yarar ki bu.

"Düşmek"ten kendine bir ders çıkarmak yerine düşürene lanet yağdırmak ne ne kolaycılıktır.

*** 

Her düşme bir "tecrübedir" oysa.

Tecrübenin diğer adıdır düşmek.

Bir daha "düşmeme"nin garantisi...

Hayat, düşüşlerimizle kalkışlarımızın toplamından ibarettir.

http://www.guzelcocuklar.com/?Syf=22&Mkl=579144&pt=ZEKA





KUŞATILAN ÇOCUK (I)

Büyür çocuk.

Çeker elini annenin elinden hırsla.

İnatla...

"Tek başına" yürümektir derdi.

Bırakmaz anne...

Ya düşerse!..

Oysa "kalkmak için düşmek de gerekir."

Ah bir düşse çocuk, bir kalkma hikâyesi de olacaktır. 

http://www.guzelcocuklar.com/?Syf=22&Mkl=575678&pt=








Bugün de herhangi bir Batılı insan kurşunla vurulmadı.
Dünya barış dolu bir günü daha geride bırakıyor!...



KENDİ HALKINDAN DÜŞMAN YARATMAK

Ya bölücüydük, ya da şeriatçıydık rejimi yıkacak.
 
Ya da komünisttik devletin "müesses nizamını" değiştirecek.

Devletin ulusalcı ideolojisi dönem dönem kendi halkından düşmanlar "icat" etti.

Yarattı hatta.

Devletin bu "yıkıcılar" üzerindeki baskılarına "göz yumduk" o nedenle.

Öldürülmelerine...

Gözlem altındayken "kayboluşlarına..."

Darağacında boyunlarına yağlı urgan geçirilen gençlerin sallandırılmalarına  sevindik, ya da üzüldük.

Başbakanların ve bakanların "sallandırılmalarına" da...

Bu ülkenin dağlarında kırk yıl süren savaşta da "taraf" olduk.

Ölen kırk bin gencimize hep birlikte ağlayamadık.

Kendi "tarafımızın" şehidine ağladık.

Komşumuz üzülürken biz sevinebildik.

Biz üzülürken komşumuz "Oh olsun!" diyebildi.

Devletin rejim ve bölünme korkusu ortak üzüntülerimizi elimizden aldı.

Ortak sevinçlerimizi de...

Düşman etti bu memleketin evlatlarını birbirine.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=569701&pt=


BİR BEN VARIM BİR DE ÖTEKİLER 

Bir ben varım.

Bir de ötekiler...

Karşı taraftakiler...

Karşıdakiler...

karşıtlarım.  

düşmanlarım!..

*** 

Bir benim doğrum var.

Benim gibi düşünenlerin doğrusu.

"Kendim"e benzeyenlerin. 

Kendim"e benzettiklerimin...

Kendilerine benzediklerimin ya da.

*** 

Tek benim partimin doğrusu var.

Benim ideolojimin.

Mezhebimin. 

*** 

"Sen" olabilenlerin, ötekilerin, karşıtların, karşıda olanların kaçınılmaz kaderi, "yanılgı" içinde olmaları!

Yanlışla malül olmaları!.. 

Aptallıkla!.. 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=568806&pt




KUYULAR YUSUF DOLU AĞLAYACAK YAKUP YOK


Can çekişen Habillerle dolu Ortadoğu.

Boğazlanan Habillerle.

Kimyasal gazlarıyla nefessiz bırakılan Habillerle. 

*** 

Müslüman illerinde ağabeyler kol geziyor.

Yusuf'u kuyuya atan "ağabeyler"...  

Kuyular Yusuf dolu.

Kuyudaki Yusuf'lara ağlayacak Yakup yok.

***

Ya Yusuf'u kuyuya atan ağabey rolündeyiz ya da kuyudaki Yusuf!

Ya Kabil'den yanayız ya da Habil'den. 

Yerde çırpınan, nefessiz yatan bebelere bakıp, "Ama" ile başlayan cümleler kuranlar bilmeliler ki kendileri Kabil'in ta kendileridir. Kuyuları Yusuflarla dolduranların ruh ikizleridir onlar.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=566006&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&KUYULAR-YUSUF-DOLU-A%C4%9ELAYACAK-YAKUP-YOK






"Canı cehenneme rahat uyuyanın.
Kapısını örtenin.
Perdesini çekenin.
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın.
Duvarları ancak çarpınca görenin.
Canı cehenneme başkasının yangınıyla evini ısıtıp yemeğini pişirenin."
(Şükrü ERBAŞ)

Evet, "Demokrasi sadece seçim değildir." demişlerdi Mısır'da eli silahlı olanlar iktidarı ellerine geçirdiğinde. "Mursi de pek masum değildi hani!" de demişlerdi ihtilalcileri gizliden gizliye alkışlarken... Daha da ileri gidip, askerlerin demokrasiyi "rayına" otutacaklarına "iman" etmişlerdi. Evet askerler demokrasiyi rayına "oturtuyor."
Pardon, "kazığa!" diyecektim.
..







Anne mutfakta... dizi izliyor…
Baba salonda, tv’de açık oturumlarda!
Çocuklar “odalarında”.
Tek başlarına!..
***  
Yalnız doğuyor, yalnız ölüyoruz…
Yalnızlaştık!..
Tek başınayız!..

http://www.yesilirmakgazetesi.com/Kose-Yazilari-detay.asp?id=323&Yazi=TEK BAŞINA.yhtml




MAVİ ALAY

Ruslara teslim edilecekleri haberi üzerine kadınlar çocuklarının ellerinden tutup, Drau Nehrinin azgın sularına bırakırlar kendilerini.
Onların ardından aileler gruplar halinde ve dualar eşliğinde nehrin girdaplı sularına atlarlar.
Bir hafta içinde 7000 Kırım Türkü'nün 3000'i bu şekilde intihar eder. 

http://www.yesilirmakgazetesi.com/Kose-Yazilari-detay.asp?id=309&Yazi=MAV%DD+ALAY.yhtml









Dünya "korkak"ların artık.
Korkakların...
Korkanların...
Hem de çocuklardan!...
Korkaklar öldürür.
Korktuğunu öldürür insan.
"İnsan" sözcüğünü geri alıyorum.
Yerine ne koyabileceğimi de bilmiyorum.
İnsanlık bu patolojiye henüz bir ad takmadı.
Bu "sapkınlığa", bu "bozulmaya" bir isim bulundu mu bilmiyorum, duymadım.
"Vahşet" sözcüğü, "hayvanlar" için bir masumiyetin ifadesi.
"Hayvanlar" için...
Sadece hayvanlar için.
Kur'an "esfele safilin" diyor.
"Aşağılığın aşağısı"...

***

"Kürtler öldürülüyor." çığlığı ne kadar da boş ve anlamsız.
"İnsan" ölürken.
"İnsanlık" yeryüzünden çekilirken hem de.
İnsanlığın tüketildiği bu dünyada Kürt ya da "başka şey" olmanın ne anlamı var.
Orda öyle cansız yatan çocuk bedenlerine bakarken, "Acaba bunların etnik kimliği nedir? diye sorabilmek "ağır" gelir insana.
İnsan olana...

***

"Bütün çocukları öldürseniz de elbet bir Musa sağ kalacak. Ve o Musa Firavun'un ellerinde büyüyecek."

  


Yusuf KAPLAN:
Yer'iniz, bakış'ınızı belirler, yâr'ınızın ve yarın'ınızın şarkısını besteler

Bu dünyaya bir şey söyleyeceksek, söyleyeceklerimizi küre ölçekli bir spektruma yayarak söyleyebilmeliyiz.

Söyleyeceklerimiz, bütün insanlığın ve varlığın sorunlarını ihata edecek nitelikte ve kapsamda, kavrayabilecek derinlikte ve çapta olmalı.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/yeriniz-bakisinizi-belirler-yârinizin-ve-yarininizin-sarkisini-besteler/38912






İtikaf...

Allah'a kavuşma macerası kulu Muhammed'in...
Ve kullarının...

***
Hira...

Allah'ın, kulu Muhammed'le konuştuğu yer...
Kulu yalnızken.
Mağarada.
Yalnız...
Şehirden uzakta. pazardan, paradan, şehvetten...
***
Ekmek ve su tek azığı...
Yaşamak için ihtiyaç duyduğu tek şey.
Ayakta kalabilmek için.
Ekmek ve su...
Günlerce bekleyiş Sevgili'yi
Ramazanın tek ve biricik kârı.
Vuslat...

(d.cündioğlu)




YAP-BOZ OYUNU (I)

Asfaltı dökeriz önce, yağmurda göllenen yer olursa keser çukurlaştırırız!..

Bir kanalcık açar, biriken suyu bir yerlere göndeririz elbet!..

Sonra dökülen asfaltın ortasında çukurcuklar... baca kapakları yani...

Şoförlerin son anda fark edip, ani direksiyon hareketleriyle savuşturduğu...

***

İlkokul bahçeleri şehrin merkezinde... daracık... ve beton... ve bom boş...

Ne oynamak için oyun köşeleri, parkları teneffüslerde... Ne de aletler...

Beton üzerinde iki kale direği... iki de basket potası... o kadar...

Altı-yedi yaşlarında öğrenciler... yüzlerce... çılgınca koşan.

Ve her öğretim yılında çatlayan ya da kırılan kollar... bacaklar...

***

Koca koca yetişkinler vaz geçmeliyiz yap-boz oyunu oynamaktan...

"Çağdaş plânlamacılık" denen şeyin varlığından haberdar olmalıyız.

"Günü kurtarma" ilkelliğine feda etmemeliyiz bu ülkenin geleceğini.

Dalga geçmemeliyiz insan zekâsıyla... aklıyla...


Devamı için :
http://www.yesilirmakgazetesi.com/Kose-Yazilari-detay.asp?id=374&Yazi=YAP-BOZ%20OYUNU%20%20-I-.yhtml




HANİ İSLÂM BARIŞ DEMEKTİ

Hani bir adı da barıştı İslam'ın!

Huzurdu!

Teslimiyetti Allah'a.

Kardeşlikti hani.

Yaşatmaktı insanı.

Ve insanlığı.

Hani bir kişiyi öldüren tüm insanlığı öldürmüş olurdu.

Bir kişiye can veren de tüm insanlığa can vermiş olurdu hani!..

 http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=556725&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&HAN%C4%B0-%C4%B0SL%C3%82M-BARI%C5%9E-DEMEKT%C4%B0



ŞEHRİ DÜŞÜNMENİN KONUSU YAPMAK


Beş yüz yıllık camilerimiz hala ayakta ve sağlam.

Hizmet etmeye devam ediyor.

Ömre bakın...

Beş yüz yıl...

Yıkılan Amasya Lisesi'nin ömrü ise elli yıl sürdü. 

Elli yıl...

Niçin yıkıldı?

Ekonomik ömrünü mü tamamladı?

Fonksiyonel mi değildi?

Mimari açıdan ucube miydi? 

Yoksa şehre meydan kazandırmak için mi?!.. 

Bu sorulara verilecek hiç bir cevap ikna edici olmayacaktır. 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=553282&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&%C5%9EEHR%C4%B0-D%C3%9C%C5%9E%C3%9CNMEN%C4%B0N-KONUSU-YAPMAK





ORUCA TUTULMAK

Oruç, yola çıkmaktır.

Yola düzülmek... 

Sevgiliye götüren yola...

Firaktan vuslata bir macera.

Yaklaştıran... 

Yaklaştığını hissettiren...

***

Yola çıkmak, yoldan çıkmayı da mümkün kılan bir macera...

Çeldiricisi, engelleyici olan...

Ona rağmen devam etmek yola.

*** 

Amaç elbette ki aç kalmak değil.

Yüz sürmek eşiğe. 

Eşiğine.

Allah'ın. 

Sevgilinin. 

Kabul etmesi için beklemek orada...

Eşikte... 

Sabırla... 

İnatla...

Uyumaktır o eşikte...

Rüyasını görmeyi ummaktır. 

Cemalini... 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=548828&pt=ZEKA%C4%B0+G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&ORUCA-TUTULMAK




ŞEFKATİN DEVLETİ

Adalet ve şefkat.
Şefkat olmadan adalet ne acımasızdır!
*** 
Adalet...
Hak olan... Hakkınız olan... Kısasa kısas hali... 
*** 
Sadece adaletle ayakta kalmak mümkün müdür peki?
Meselâ Allah'ın sadece "hak" sıfatı tecelli etseydi.
"El-Adl" sıfatı... Sonsuz adaleti...  
Tecelli etmeseydi rahmaniyeti! Rahim sıfatı. Tecelli etmeseydi merhameti. Affı olmasaydı.
Ne olurdu kulunun hali?!
*** 
Af, hakkından vazgeçmektir.
Haklılığımızdan feragat etmek.
Kısasa kısası terk etmek...
Affı mümkün kılandır merhamet duygusu.
Dolayısıyla haklı olmaktan vazgeçmektir merhamet. 
Yaratıcının hatırına.
O'nun sonsuz affediciliğinin tecelligâhı olmak adına...
O'na hürmeten.





ZİHİNSEL YARILMA (2)

Aslında ülke birbirini reddeden iki zihinsel algı arasında ortadan yarılmış durumda.

Birbirinin varlığını hazmedemeyen, reddeden iki blok...

Karşıtını kendisi için tehdit sayan bir yarılmışlık.

Birbirini bedenen değil belki ama ideolojik olarak yok etmek, ortadan kaldırmak üzere konumlanmış iki algıdan söz ediyorum:

Post-modern "bireyci" laikler...

Ve hızla sekülerleşerek merkeze yerleşen muhafazakâr dindarlar. 

İki zıtlık... 

İki uzlaşmaz çelişki...

Çelişki ancak taraflardan biri yenildiği zaman bitecek.

Ortadan kalktığında hatta!

Yok olduğunda!..

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=544866




ZİHİNSEL YARILMA (1)

Bir kibri vardı post-modern laik gençlerin...

En akıllıydılar.

En ilerici...

En çağdaş...

En özgür...

En medeni...

*** 

İktidarın bu post-modern laik gençlerle ilgili düşüncesi de dışlayıcıydı.

Çapulcuydular...

vandaldılar...

camide içki içen... 

sarhoş...

ayyaş...

hain...

provokatör...

ajan...

faiz lobisinin uşakları... 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=542371&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&OTOR%C4%B0TERLE%C5%9EEN-%C3%87O%C4%9EUNLUK-%C4%B0KT%C4%B0DARI-VE-Z%C4%B0H%C4%B0NSEL-YARILMA-%281%29



ÇOCUKLARIN ŞEHRİ NEREDE

Biz yetişkinlerin avuçlarından kayıp giderken hayat, minik yürekler daha bir avuçlamakta, sahiplenmekte hayatı.

Avuçlarımızdan kayan dünyayı...

Kirlenmiş...

savaşan...

çatışan...

***

"Betonlaşmış" okullardan, evlerine, beton kutucuklarına bir kaç aylığına hapsolacaklar yine.

Zira bu şehrin "yetişkinleri", çocuklarına çocukluk vadeden, çocukluğun yaşanabileceği bir şehri inşa edemediler.

Edemedik...

Yeşilini hoyratça yok ettiğimiz toprağın üzerine dikiverdik apartmanlarımızı. Sitelerimizi. Villalarımızı.

Yeşili yok apartmanların, sitelerin...

Ağacı yok...

Oyun alanları da...

Dolayısıyla çocuk çığlıkları da... 


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=538878&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&%C3%87OCUKLARI-%C5%9EEHRE-%C3%87A%C4%9EIRMAK



ŞEHRİN GERÇEK SAHİBİ

Şehir, kozmopolites üzerinden inşa eder kendini. 

Farklılıklar üzerinden...

Çeşitlilik üzerinden...

Ve zıtlıklar...

Yüksek düşünceyi, yüksek sanatı, yüksek ahlâkı yaratan da bu çeşitliliktir. 

***

Bu nedenle herkesindir şehir.

Herkesin...

Delinin ve velinin.

Dindarın ve ateistin...

Tekkenin ve medresenin.

Sarhoşun ve ayyaşın da... 

Müslüman'ın ve gayr-ı müslimin... 

*** 

"Bir tek iktidar yoktur.

Tek boyutluluk.

Her halukârda farklılıklara hürmet vardır çünkü." der Dücane CÜNDİOĞLU 'Tanrı'yı Şehre Çağırmalı' başlıklı makalesinde.


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=534826&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&%C5%9EEHR%C4%B0N-GER%C3%87EK-SAH%C4%B0PLER%C4%B0




HOYRATLIK

İş yapma şeklimiz hoyratça!...

Maalesef...

Yaptığı işe "kendine mesafelenerek" bakamama hali...

Kendine mesafelense eğer, "öteki"nin yani diğer ülkelerin aynı işi nasıl yaptığını görecek. 

"Kentliliği" öğrenecek.

Kent soyluluğu... 

Kentliliğin felsefesini. 

"Modern" kentin nasıl inşa edildiğini. 

Ve medeniyetin...

***

Hizmet eden, hizmet edileni çıkarmışsa gündeminden, yapılan bir "kentli" tavrı değildir.

Olsa olsa bir göçerlik halidir.

Göçebelik hali.

Bedevilik... 

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=531125&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&HOYRATLIK



ROL MODELLERİMİZ YOK(MU) ARTIK

Nimet...

Yaratılmış her şey.

İnsanların yararına...

Allah’ın insanlara bir “iyiliği”…

***

Bu ülkenin sofralarından günlük on beş milyon nimeti/ekmeği "çöpe" gönderen anne-babaların çocuklarına kızamıyoruz maalesef.

Nimete olan "hürmeti" bu ülkenin çocuklarının ruhuna aktaramayan, aşılayamayan bir toplumun, çocuklarına kızma hakkı olmasa gerek.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=530702&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&ROL-MODELLER-YOK-%28MU%29-ARTIK


YENİDEN YAPILANMA (2)

Son otuz yıldır sivil siyaset, halkı devletin merkezine taşıdı.

Halk merkeze taşındıkça devletin ulusalcı yanı törpülendi.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti "Osmanlı" refleksiyle hareket ediyor artık.

Etmeye çalışıyor.

Mecburen…

Zorunlu olarak…

Barışmaya çalışıyor "iç düşmanlarıyla."

Dindarlarıyla. Alevileriyle.

Bu coğrafyanın kadim halkı olan Kürtler'iyle.

Belki zorla gönderilen ve mallarına el konulan Rumlar’ıyla…

Hatta Ermeniler’iyle.

***

Bu toprağın kadim halkları barışmadıkça bu ülkeye huzur gelmeyecektir.

Türkiye bunu konuşuyor şimdi. Konuşmaya çalışıyor. Zor olsa da bunu yapmak zorunda…

Herkesin “kendi kalabildiği” bir yaşamı üretmek, herkesin “kendi kalabildiği”  bir ülke-devlet yapılanmasını gerçekleştirmek mecburiyetimiz vardır.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=525085&pt=ZEKA%C4%B0%20G%C3%96RG%C3%9CL%C3%9C&YEN%C4%B0DEN-YAPILANMA-%282%29


YENİDEN YAPILANMA (1)

Yüz yıllık bir suskunluktan sonra yeniden konuşmaya başladık.

Tekrardan...

Unuttuğumuz tarihimizde olduğu gibi.

Gerçek kimliklerimizle.

Susturulmuş yanlarımızla...

Bastırılmış...

***

Farklılıklardan tehdit üreten bir rejim inşaa ettik geçen yüz yılın başında.

Ve hep korktuk yıkılmaktan.

Bölünmekten... 

Yıkacak ve bölecek olanı da kendi "içimizden" ürettik. 

İç düşmanlar yarattık.

İçimizden...

Kendimizden...

"İnançlarımız" düşmanı oldu yeni rejimin!..

Dindarlığımız...

mezhebimiz...

ideolojimiz...

dilimiz... 


http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=



ÇATIŞAN DEĞİL YAZAN ÜNİVERSİTELİLER

Gençler...

Koşanlar...

Hep ileriye.

Durmadan.

Bakmadan geriye.

Geçmişe... geçmişine...

"Çünkü" der Fransız düşünür: "Gençlerin muhafaza edecekleri bir geçmişleri yoktur. Buna mukabil elde edecekleri kocaman bir gelecekleri vardır..."

Geleceği ele geçirme, elde etme, geleceğe hükmetme arzusu radikal yapar gençleri.

Bu yüzden radikaldir gençler. 

Bitirirler, yeniden başlarlar. Yıkarlar, yeniden kurarlar.

Ve gelecek hep onların elinde şekillenir.

İyi ya da kötü.

Ama çoğunlukla iyi. Genellikle...

 

 http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=513556&pt=

 

 

GEÇMİŞİ OLMAYAN ŞİMDİ

Cumhuriyetle birlikte üretilen "Türkçülük", geçmişi olmayan bir "şimdi"dir.
Geleneği olmayan...
O nedenle de tarihsel hafızası ve derinliği olmayan...
Osmanlı'dan bihaber "Türkçülük"tür sözünü ettiğim.
Osmanlı, cumhuriyetçi ideolojinin değil, Anadolu'da yaşayan tüm halkların "geçmişidir".
Ve Selçuklu...
Ve Ahmet Yesevi'nin alperenleri...
Mevlana... Yunus Emre... Hacı Bektaş...
***
Evet cumhuriyet dönemi "Türkçülüğü" Osmanlı'yı tanımıyor.
Selçuklu'yu da...
Selçuklu'nun ve Osmanlı'nın bu coğrafyanın kültürel çeşitliliğiyle kurduğu ilişkiyi de bilmiyor Cumhuriyet dönemi "Türkçülüğü"...
Bilmiyor değil, reddediyor aslında.
Reddediyor Osmanlı'nın bu coğrafyanın kültürel çeşitliliğiyle kurduğu ilişkiyi.

http://www.zekaigorgulu.com/?Syf=22&Mkl=510601&pt=

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam66
Toplam Ziyaret209789
KÖŞE YAZILARIM
Hava Durumu
Saat